OĞUZHAN'IN NESİL AĞACI
Oğuzlar Merkezî Orta Asya'nın güneyi olan Türk halklarının en sonuncusudur. Onlar Türkmen ve birçok halklara kendi dilini, kültürünü, adetini veren, İslam dinini kabul eden büyük bir Türk milletidir. Rivayete göre, Oğuzhan çok yıl yaşamış, çok ülkeleri fethetmiştir. Onun altı oğlu olmuş ve her birisinin de dört oğlu olup, 24 torunu olmuş.
Oğuzhan'ın nesil ağacının şeması:
GÜNHAN AYHAN YILDIZHAN GÖKHAN DAGHAN DENİZHAN
Gayı .. Yazır .. Afşar .. Bayandır .. Salır .. İğdir
Bayat .. Düker .. Kızık .. Beçene .. Eymir .. Bükdüz
Alka evli .. Dodurga .. Bekdili .. Çavuldur .. Alayontlı .. İve
Gara evli .. Yaparlı .. Garkın .. Çebni .. Uregır .. Gınık
Oğuz han’ın 24 torununun her biri Oğuz boylarından birer boya başı olup, adlarını vermişlerdir.
Oğuzhan'ın 24 torununun her biri Oğuz boylarından birer boya başı olup, adlarını vermişlerdir.Türkmen halkının etnik yapısında 24 Oğuz boyundan 12'sinin ismini bulabiliyoruz. Gayı, Bayat, Yazır (karadaşlı), Dodurga, Avşar, Garkın, Bayandır, Çovdur, Salır, Eymir, İğdir ve İve. Moğollardan sonraki Türkmenler her ne kadar farklı boylarla anılsalar da bir çok meselelerde birlikte hareket etmişler. Hiva'da, Buhara'da, İran'da, Afganistan'da yaşasalar daetnik ayrılıkları söz konusu olmamış.Türkmenistan'ın Rusya'ya birleştirilmesinin en önemli zararlarından biri de, önce sadece boy ve kabilelere bölünen bir milletin, bir halkın daha sonra sınırlarla birbirinden ayrılmasıdır. Türkmenistan kendi bağımsızlığını kazanınca Türkmenbaşının yerinde ve basiretli siyasetiyle boy ayrılıkları yapılmıyor. Herkes Türkmen halkı olarak tanınıyor, "Türkmen" adı altında vatanda birlik, beraberlik sağlanıyor.
TÜRKMEN ADININ ORTAYA ÇIKIŞI
Türkmenistan'da bugün yaşamakta olan Türkmenler esas itibariyle 9. yüzyılda Salır, Kınık, Yazır, Kayı, Bayat boylarından oluşan Oğuzlardan gelmekle beraber, Türkmen medeniyetinin oluşmasında bu topraklarda hüküm sürmüş olan Massagitler, Dahlar, Parfiyalılar, Alanlar, Sakalar ve Hazarlar gibi bir çok kültür ve halkın etkisi olduğu kabul edilmelidir. Nitekim, bugünkü Türkmen kültüründe binlerce yıldan bu yana süzülen rengarenk kültür unsurları bulunmaktadır.Türkmen etnik adının VII. yüzyıldan itibaren ortaya çıktığı, ancak halk olarak bu adın kullanılmasının X. ve XI. yüzyıllarda başladığı bilinmektedir.
Türkmen sözcüğünün anlamı için çeşitli yorumlar yapılmıştır. Avrupalı tarihçiler Türkmen adını "Saf kanlı Türk" olarak nitelendirirken, Türk tarihçileri "Özen Türk" yanı "Türk halklarının kökü" diye değerlendirmektedirler. Arap kaynaklarının ifadesine göre, Müslüman olmayan Oğuzlar, Müslüman olan Oğuzlara "İnançlı Türk" anlamına gelen "Türk-iman" adını vermişler. Bu da zamanla "Türkmen" şekline dönüşmüştür.
Türkmen adı bugün dar manada Türkmenistan Cumhuriyetinde, İran, Irak, Afganistan, Suriye ve Türkiye'deki bazı Türk boylarına mensup olanlar için kullanılmaktadır. Türkmenler, Azerbaycan ve Türkiye ile birlikte, Türk dilinin Oğuz Türkçesini dil olarak kullanmaktadırlar.
TÜRKMEN BOYLARI
TEKE BOYU
Büyük Türkmen boylarından biri olan Tekelerin 16. asra kadar tarihi hakkında yazılı kaynaklardan ciddi bir bilgiye rastlanmıyor. Ancak bazı kaynaklara göre, Türkiye'nin Anadolu bölgesine, Harezm ve Saragda yaşayan Tekelerin 13. Asırda göç ettiklerini, Kazak ve Kırgız halklarının oluşumunda "Teke" adlı urug-tayfalarına rastlanmasıyla, teke boyu diğer boylardan daha eskilere dayandığını söyleyebiliriz. "Teke" adı "Totem"'den ortaya çıktığı söylenir. Selçuklular devrinde Tekelerin çoğu batıya yönelmişlerdir. Göç etmeyenler ise Kırgızların ve Kazakların himayesine girmişlerdir. Batıya göç eden Tekeler, Altınordu devletinin istilâcı politikalarından dolayı savaşçı ve asker olarak yetişmişlerdir. 15. asırda Altınordu Devleti'nin yıkılışıyla ortaya çıkan karışıklıklardan dolayı Tekelerin çoğu Batı Türkmenistan'a göç etmişler. Tekelerin küçük bir gruptan büyük ve cesur bir boy haline gelmeleri 16. ve 17 yüzyılda olmuştur. 16. yüzyılda Tekelerin yaşadığı bölge olan Uzunboy bölgesinin suyu sık kesilmesi üzerine, Ahal bölgesine göç etmişlerdir. 18. yüzyıla kadar bu bölgedeki halkla savaşmışlar ve hakimiyet kurmuşlardır, 19. Yüzyılda da Teke Bölgesine yerleşmişler.
ERSARİ BOYU
Büyük Türkmen boylarından biri olan ve Türkmenabat ilinin, nüfusunun çoğunu oluşturan Ersarıların çoğu Türkmenistan'da yaşamaktalar. Aynı zamanda Ersarı boyunun bazı tireleri Özbekistan'da, Tacikistan'da ve Türkiye'de yaşamışlar. Bazı rivayetlere göre, Ersarı boyu ismini boybaşının adından almakta. 13. asırda Türkmen halkı Moğollar tarafından baskına uğramışlar, Türkmen boylarından, Ersarı boyu bu katliamdan en az zararla çıkan bir boydur.
GÖKLEN BOYU
Göklen boyu 17. ve 18. asırlarda tarih sahnesine çıkmışlardır. Bu tarihten önce bu boy hakkında hiç bir bilgiye rastlanılmamaktadır. 19 asırda tek başlarına göç etmeyi bırakmışlar ve o seneler "Gök" adı verilen boyun himayesine girmişler. Türkmenlere ait olan bu Gök boyu sonradan yerleşik devre geçmişler. Başka bir görüşe göre, Göklen boyu ile Gök boyu aynı boy, ancak "-len" eki sonradan eklenmiş. Fars dilinde leng kelimesi "topal" anlamına gelmektedir. Bir rivayete göre bu boyun beyi topalmış ve susuz kalan halkına bir şekilde su bulmuş ve bu "-len" eki bu boy beyinden dolayı sonradan eklenmiş. Göklenlerin çoğu İran'da yaşamakla beraber, Azerbaycan ve Türkiye'de de yaşadıklarına dair bilgiler vardır.
YAZIR BOYU
"Yazır" isminin çeşitli anlamlara geldiği söylenmekdedir. Bir anlama göre: "çok ülkede vali", "çok il onun ola", "Halk büyüğü" gibi anlamlar taşımaktaymış. Ahal'da bağımsız bir devlet kurmuşlardır. Başkentlerine önce Tak, sonra da Takyazır adını vermişlerdir. Moğol saldırısından sonra, Yazırlar çesitli yerlere dağılmışlardır. Onların çoğunun Küçük Asya yurtlarına göç ettikleri bilinmektedir.
ALİLİ BOYU
Mahtumkulu Çuvalbagşı gibi büyük halk ozanının çıktığı bu boy çoğunlukla Kaka ve Daşhovuz ilinin Yılanlı ve Lenin ilçelerinde, Türkmenabat ilinde ve Afganistan'da yaşadıkları bilinmektedir. Aslında bu boy Orta Uzboy bölgesinde ortaya çıkmıştır, fakat, 1578 yılında bu bölgedeki susuzluktan ve birtakım huzursuzluklardan dolayı bölünüp Daşoğuz, Türkmenabat ve Buhara'ya dağılmışlardır. Bir rivayete göre de Alili boyu Daşoğuz'a zorla Hiva hanı tarafından göç ettirilmiş. Onlara Gılıçnıyarbay ırmağı kıyılarında yer vermiş. Daha sonra da onların yeni yurduna hem Alilioy hem de Magtımoy diye ad vermişler.
YOMUT BOYU
Türkmenlerin büyük boylarından biridir. Bu boy Sagadam veya Batı Yomutları ve Daşhovuz veya Kuzey Yomutları diye ikiye ayrılmıştır. Bu boy İran'da da küçük bir grup olarak Yomutlar diye bilinmektedir. "Yom" Türkmence'de "yumak"; bir yere toplanmış ip yumağı, ya da "yumruk" ya da "yuvarlak" anlamlarına gelmektedir. "Yomut" kelimesi de eski Türkçe'de "yığın", "toplam" anlamlarına gelmektedir. Bundan 2100-2200 yıl önce Türkmenlerin ataları olan Gunlara'da Yomut denildiği söylenmektedir. "Gun" kelimesi de "topluluk" anlamına gelmektedir. Bu boy ismini atalardan alan Günler'den de aldıklarına dair rivayetler vardır. Türkmen bayrağına bu beş büyük Türkmen boyunun halı motifleri sembol olarak yansımıştır. Bu beş büyük Türkmen boyunun dışında iki büyük, 24 küçük Türkmen boyu daha vardır. Bunlardan Ata, Hoca, Seyit ve Şeyh boylarının seyit oldukları söylenir.
TÜRKMENİSTAN TARİHİ
TÜRKMEN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ
Türkmen tarihi ve kültüründen bahsederken, öncelikle Türkmenlerin bügün üzerinde yaşadıkları Türkmenistan'ın tarihinden söz etmek iyi olacaktır. Çünkü Türkmen kültürünün derinliğinde kendilerinden önce bu topraklarda yaşamış milletlerin de izleri bulunmaktadır. Türkmenistan'da ilk insan yerleşiminin M.Ö. 7000 ile 5000 yıllarında gerçekleştiği, Toğalaktepe, Çobantepe ve Göktepe bölgelerinde bulunan kalıntılardan anlaşılmaktadır.
M.Ö.8-6 yüzyıllarda Güneybatı Türkmenistan'da Hazar ve Dah kabileleri, Kuzeydoğu'da Massagitler, Amuderya'nın aşağı kısımlarında Harezmliler, Murgap vadisinde ise Parfiyalılar yaşamışlardır. Makedon İmparatoru bu topraklara gelerek, o günlerde hüküm sürmekte olan Ahemeniler devletini yıkıp, M.Ö. 330-329 yıllarında Batı Türkmenistan ve Parfiya bölgesini ele geçirir. Bu coğrafyada pek çok yeri işgal eden Büyük İskender, o günkü şartlar içinde Kuzey Türkmenistan ve Harezm bölgesini işgale teşebbüs etmez. Büyük İskender'in ölümünden sonra imparatorluğu dağılınca, Türkmenistan topraklarındaki hakimiyeti sona ermekle beraber İskender'in komutanlarından Selevk, bir süre daha Türkmenistan hakimiyetini sürdürür. Gerek İskender gerekse Selevk'in buralarda Makedon kültürünü yayma isteği yerli halk tarafında hoşnutsuzlukla karşılandığı için, M.Ö. 3. Yüzyılın ortalarında Makedon egemenliği sona erer ve M.Ö. 247 yılında Parfiya devleti ortaya çıkar. Parfiya'nın başkenti bugünkü Aşgabat'a 15 km. uzakta yer alan Bağır Köyü yakınlarındaki Nusay Kalesi'dir. Nusay Kalesi, 14 hektar üzerinde kurulu, 43 kulesi olan toprak bir kaledir. Restore edilmiş kalıntıları halen mevcuttur. Parfiyalılar Hazar'ın güneydoğusunu, Suriye ve Filistin'in de içinde olduğu toprakları işgal etmişlerdir.
Parfiyalılar, Türkmenistan'ın ipek yolu üzerinde yerleşik konumlarını değerlendirerek gelişmiş bir ekonomik ve ticarî hayata sahip olmuş, yerleşik şehirler kumuşlardır. Kral I. Mitrodat zamanında, "Drahma" adı verilen, gümüşten ilk Parfiya parası basılmıştır. Eski Nusay Kalesi'nde bulunan fildişi boynuz biçimli bardaklar, Parfiya sanatçılarının yaptıkları ritonlar o dönemde büyük ilgi gördükleri gibi, motifleri ile günümüze kadar taşınmışlardır. Parfiya döneminde ciddî biçimde gelişen tarımcılık çerçevesinde buğday, arpa, mısır, pirinç, pamuk ve çeşitli meyveler yetiştirilmiştir. Parfiya devrinin önemli özelliklerinden birisi de, Arami yazısının kullanılmasıdır. 470 yıl yaşayan Parfiya devleti M.S. 224 yılında yıkılmıştır.
ESKİ HAREZM
Türkmenistan topraklarında gelişen kültürlerden bir diğeri ise, Harezm bölgesinde ortaya çıkmıştır. Harezm, Parfiya ile yaklaşık aynı zamanlara rastlamaktadır. Kuzey Türkmenistan'da yerleşen Eski Harezm; Kalalıgır, Küzeyligir, Toprakkale, Akçagelin, Şahsanem ve eski Vas gibi önemli ekonomik ve kültürel merkezlere sahip olmuştur.
Harezmler, Çermenyap ve Dovdan isimli gelişmiş su kanalları kurarak, tarımda ileri bir seviyeye ulaşmışlardır. Harezmliler de Parfiyalılar gibi kendi paralarını basıp, "Ganlı" adı verilen kendi yazılarını kullanmışlardır.
Güney Türkmenistanda, üçüncü asırda Parfiya devletinin sona ermesi üzerine, bölgede uzun sürmeyen bir Sasani hakimiyeti başlar. Beşinci asrın ikinci yarısında da Türkmenistan, Eftalitlerin (şimdiki Türkmen boylarından biri olan abdallar) hakimiyetine geçer. Bu dönem aynı zamanda Türk halklarının Türkmenistan'da hakimiyetinin başladığı dönemdir. Nitekim altıncı yüzyıl Türkmenistan'da Türk Hakanlığı asrı olarak anılmaktadır.
TÜRKMENİSTAN'DA ARAP HAKİMİYETİ
Arapların Türkmenistan'a gelmesi yedinci yüzyıl ortalarına doğru olmuştur. Dönemin Merv (Marı), Abivert ve Nusay Hakimleri Araplara direnmeden İslamiyeti kabul etmişler. Arapların yönetiminde önceleri Müslüman olan halktan vergi alınmamış, ancak daha sonra bütün halktan vergi alınmaya başlanmıştır.
Dokuzuncu yüzyılda Türkmenistan'daki Arap hakimiyetinin dağıldığı ve bu hakimiyetin Tahiri ile Samanilere geçtiği görülmektedir. Onuncu yüzyılda ortaya çıkan Gazneliler, Samani hakimiyetine son vererek kendi dönemlerini başlatmışlardır.
SELÇUKLULAR
Bir Oğuz devleti olarak ortaya çıkan Selçukluların ilk başkenti Siriderya kıyısında kurulan Yengikent'tir. Oğuzların Kınık boyunu yöneten Tokak Bey'in oğlu Selçuk, onuncu yüzyıl ortasında Cent bölgesine yerleşir ve bölgede İslamiyet'i kabul etmiş diğer boylar gibi İslamiyet'i kabul eder. Onuncu yüzyılın sonlarında diğer Oğuz boyları ile birleşen Selçuk Bey güçlü bir devlet haline gelir. Oğuzların giderek güçlenmesi üzerine, bölgede hakim olan Gazneliler (Türklerin kayı boyu), Selçuk Bey'le savaşmaya başlarlar. Gazneliler ve Oğuzlar arasında yıllar süren savaş döneminin sonunda Selçuk Bey'in torunları Muhammet Tuğrul ve Davut Çağrı Beyler, Dandanakan'da Gaznelileri büyük bir yenilgiye uğratırlar. Dandanakan savaşından sonra Oğuzlar, Oğuz ve Türkmen adı yerine Selçuk Bey'in ismi ile Selçuklu olarak anılmaya başlamışlardı. Gaznelileri yenen Selçuklular, topraklarını Maveraünnehir'den Harezm'e kadar genişletip, buralarda yerleşik hale gelmişlerdir. Selçukluların genişlemesinden rahatsız olan Abbasiler ise 1055 yılında Selçuklulara saldırdı. Selçuklular, Abbasileri yendi ve Bağdat'ı ele geçirdiler. İki Müslüman devlet arasında savaşmanın İslam'a zarar vereceğini düşünen Selçuklu ve Abbasiler, aralarında bir anlaşma yapmış ve Abbasiler, Selçukluların önderliğinde İslam düşüncesinin yayılma mücadelesine katılmışlardır. Selçuklunun asıl kurucuları Çağrı Bey 1059'da Merv'de, Tuğrul Bey ise 1063'te Rey kentinde vefat etmişlerdir. Tuğrul Bey ölümünden önce kendisinin sultan olmasını sağlayan ağabeyi Çağrı Bey'in oğlu Alparslan'ı veliaht tayin etmiştir. Türk ve Türkmen tarihinin en vefalı örneklerinden biri olan bu gelişmenin ardından Sultan Alparslan ve oğlu Melikşah, Orta Asya, Ön Asyave Anadolu'yu kontrol altına alarak, Selçukluyu dünyanın güçlü devletlerinden biri haline getirmiştir.
Selçuklu İmparatorluğu 11. yüzyılın sonlarına doğru, Doğu ve Batı Selçukluları olarak ikiye bölünmüştür. Batı Selçukluları Anadolu, Irak ve Suriye'de, Doğu Selçukluları ise İran, Horasan, Türkmenistan, Maveraünnehir ve Afganistan'da hüküm sürmüşlerdir. Sultan Sancar zamanı Selçukluların son kuvvet dönemidir. Sultan Sancar yönetiminin son zamanlarında Türkmenler arasında çıkan ihtilafların ardından 1157 yılında hükümdar da vefat edince, Selçuklular dağılmaya başlamıştır.
Gerek Moğol, gerekse Timur yönetimi zamanında Teke, Salır, Yomut, Ersarı gibi Türkmen boyları Türkmenistan toprakları ile birlikte İran, Irak, Suriye Kafkaslar ve Türkiye'ye kadar dağılmışlardır. Bunlardan bir kısmı Batı ve Kuzey İran ile Doğu Anadolu'da devlet kuran Akkoyunlu ve Karakoyunlular arasında yaşamışlardır.
Türkmenistan; Timur devletinin yerine geçen Özbek hanı Şeybani'nin 1510 yılında Merv'de Şah İsmail'e yenilmesi üzerine Safavilerin işgaline uğramış, ancak özellikle Harezm bölgesinde yaşayan Türkmenler Özbeklerle birleşerek Safavilerin bölgede yurt tutmalarına izin vermemişlerdir. Daha sonra Özbek ve Türkmenler tarafından Harezm veya Hive Hanlığı olarak adlandırılan hanlık kurulmuştur. Bu hanlık Türkmenistan'ın büyük bir kısmına hakim olmalarına rağmen, Merv, Ahal ve Etrek'teki Türkmenler bu hanlığa karşı bağımsızlıklarını korumuşlar ve hanlığa sadece vergi vermişlerdir.
Onaltıncı ve ondokuzuncu asrın ortalarına kadar Türkmenistan tarihi İran ile, Hive ve Buhara hanlıkları arasındaki ilişkilerle belirlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 1645-1663 yıllarında iktidarda bulunan Ebul Gazi Bahadır Han Türkmenlere sıkıntılar yaşatınca aynı zamanlarda ortaya çıkan kuraklığın da etkisiyle, Türkmenlerin büyük bir kısmı Ahal, Etrek, Murgap ve Tecen dolaylarına yerleşmişlerdir. Bu dönemde Aral civarında yaşayan Türkmenlerin önemli bir kısmı da Kalmukların baskıları sonunda yurtlarını terkedip, Astrahan ve Kuzey Kafkasya'daki Stavropol civarlarına göç etmişlerdir.
Öte yandan Güney Türkmenistan'ın bir bölümündeki Türkmenler ise daha çok İran yönetimi altında, kuzeydeki Türkmenlere benzer sıkıntıları yaşamışlardır. Bölge halkı bir yandan İran Şahı'na vergi verirken, diğer yandan baskılara karşı Aba Serdar önderliğinde uzun süre direnmişler. Aba Serdar'ın İran Şahı tarafından öldürülmesi üzerine bu direnişi kaybetmişlerdir. 1736 yılında İran'daki karagaşadan yararlanarak tahtı ele geçiren Avşar Türkmenlerinden Nadir Şah; Irak, Hindistan, Kafkaslar ve Türkistan'a seferler yaparak büyük başarılar kazanmış, ancak Türkmen halkından ağır vergiler almayı da sürdürmüştür. Türkmen halkı 16.18. yüzyıllarda yaşadığı çok sıkıntılı zamanlara rağmen kültür hayatındaki verimliliğini kaybetmemiştir. Köroğlu, Şahsenem-Garip, Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre gibi halk destanları sosyal ve kültürel hayatı olumsuz olarak etkileyen bütün olaylara rağmen bu dönemin ürünleridir. Bu destanlarda aşk, vatan sevgisi, dürüstlük, dostluk ve aile değerleri gibi temalar işlenmiştir. Dönemin Devlet Mehmet Azadi ve Mahtumkuli gibi şair ve düşünürleri, Türkmenleri yukarıdaki temalar yanında, birlik ve beraberlik ile bir devlet etrafında toplanmaları konusunda yönlendirmişlerdir.
Türkmenlerin, Selçuklu Devleti'nden sonra düzenli orduları olan bir devleti olmamıştır. Ancak her bir boy, kendi bölgesinde hüküm süren devlete verdiği vergi dışında kendi bağımsızlıklarını sürdürmüşler. Ayrıca Türkmen boyları arasında yaşayan ve bugün de devam eden "Aksakallar Meclisi" ve "Maslahat geleneği" ile zor zamanlarda yan yana gelerek geleceklerini ilgilendiren kararları almışlardır. Maslahatta her bir Türkmen boyu, nüfusu oranında katılarak, adil bir biçimde temsil edilmiştir.
19 yüzyılda Hive Hanlığı, halktan aldığı vergiyi ağırlaştırınca Türkmenler isyan etmişler. Türkmenlerin üzerine asker gönderen Hive Hanı'na boyun eğmeyen bir grup Türkmen, Fedai Han'ın karargahını basıp Muhammed Emin Han'ı öldürmüş, Emin Han'ın yerine geçen Abdullah Han, Türkmenler üzerine düzenlediği seferde yenilince, Hive Hanlığı Türkmenler ve Türkmenistan üzerinde hak iddia etmekten vazgeçmiştir.
Türkmenler, 19 Yüzyılda İran orduları ile de karşı karşıya gelmişlerdir. Selçuklardan sonra uzun süre aralarında mücadeleden dolayı zayıf düşen Türkmen boyları, 1857 yılında Nurberdi Hanın, (Mahmut İşan) başında bulunduğu Türkmen boyundan yardım isteyip, Merv yakınlarındaki Karayab mevkisinde İranlıları mağlup etmişler. Bu savaştan sonra Türkmenler İran ile, Buhara ve Hive hanlarına karşı bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu tarihten 1870'inci yıllara kadar Kuşid Han Merv bölgesinde, Nurberdi Han Ahal bölgesinde elbirliği içerisinde Türkmenistan'ın imarı için çalışmışlardır.
GÖKTEPE ve ÖTESİ
Ondokuzuncu yüzyılda Asya ülkeleri Avrupa'nın kuvvetli devletleri tarafından işgale başlandı. Bir taraftan İngiltere Hindistan'ı, Afganistan'ı zaptedip Orta Asya'ya girmek isterken, diğer taraftan Rus ordusu da Orta Asya'ya girmişti. Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Ruslar, Hazar Denizi'nin kıyısına askerî yığınaklar yaparak Türkmen köylerini tehdit edip, karşı koyanları topa tutarak yerle bir ediyorlardı.
Türkmenistan, İngiltere ile Ruslar arasında bölündü. İngiltere'nin yardımıyla Etrek-Gürgen nehirleri arasındaki Türkmenler zorla İran'a verildi. Bunun için Türkmenler savaştı. Kiyat Han'ın büyük oğlu Yağşımuhammet, Batı Türkmenlerine önderlik ederek İranlılara ve Ruslara istiklâl için baş kaldırdı. 1842 yılının temmuz ayında Yağşımuhammet Rus generali Putyatin tarafından tutuklandı. Yağşımuhammet 89 yaşındaki babası ile, 9 ay Bakü'de Rus hapisanesinde yattı. İran yöneticileri Yağşımuhammet'i Tahran kalesinde asmak için Ruslara onbin tümen rüşvet teklif etmişlerdi. 1842 yılının 12 Aralık ayında Kiyat Han ile Yağşımuhammet Bakü'den Tiflis'e getirildi. 1845 yılının Şubat ayında Yağşımuhammet Rusya'nın Voronej şehrine sürgün edildi ve 1849 yılının 16 Temmuzunda vatanından uzakta, bilinmiyen bir şekilde vefat etti.
1843 yılında Golovaçyev'in komutanlığında ki Rus ordusu Türkmenistan'ın kuzeyine ki Daşoğuz (Dış Oğuz) Türkmenlerinin üstüne yürüdüler. Türkmenler Ruslara karşı dağılma taktiği ile savaştılar. Bu mücadeleye kadın ve çocuklar da katılmışlardı. Onbinlerce Türkmen şehit oldu. Sadece Bedirkent köyünde 2000, Türkmen Rusların eliyle şehit oldu. Bu olay "Gazavat Kırımı" ismi ile tarihe geçti. Esas büyük savaş Göktepe'de oldu. Ruslar, Hazar Denizi'nin üstünden Ahal'a kadar yollarının üzerindeki köyleri yakıp yıkarak ilerlediler. Fakat, 1879 yılında Göktepe Kalesi'ne girmeden yenildiler. Daha sonra Rus ordusunun başına zalim general Skoblev getirildi. 1881 yılında Rusların ikinci savaşında Göktepe Kalesi zaptedilerek alındı. Erkeklerle birlikte savaşan binlerce kadın ve çocuk şehit oldu. Skoblev askerlerine kaleyi üç gün içinde yağmalamalarını emretti. Evlerdeki eşyalar ve halılar bile yağmalandı. Kalede şehit olanları gömmek için bile adam kalmamıştı. Diri kalanlara dizanteri ve veba hastalığı bulaşmıştı.
Bugünkü Afganistan'ın Cuzcan vilayetinin yüzde sekseni Türkmenlerden oluşur. Bu vilayet de halkıyla birlikte Afganistan'a verildi. Şimdi bu Türkmenler zorluklarla karşı karşıyadır. O dönemde mevcut Türkmenlerin toprağı da üçe bölündü. Daşoğuz vilayeti Hive Hanlığına, Lebap vilayeti Buhara Emirliğine verildi. Mari, Ahal, Tecen, Balkan, Mangışlak vilayetleri ise birleştirilerek bu yöre Zakaspi vilayeti adını aldı. Böylece Türkmen gücü azaldı ve Türkmenistan Rusya'nın sömürgesi altında kırk yıl kaldı. Sosyal ve iktisadi kültürün geliştirilmesine izin verilmedi.
Türkmenistan'da görevli General (Gubernator) bu konuda açıkça şöyle der: "Biz yerli halkı 50 yıldır ilerlemeden ve mektepten uzak tuttuk." 1897 yılı genel nüfus sayımında Türkmenlerin yüzde 96'sının eğitimsiz olduğu, şehirlerde yaşayan zenginler arasında eğitim görenlerin ise yüzde 2'yi geçmediği belirlendi. Birçok köyde okuma yazma bilen yoktu. Çarlık Rusya rejimi kendi sömürgeleri olan halkları eğitimsiz bırakma siyasetlerini Türkmenlere de uyguluyordu. Meselâ, 1908 yılında Zakaspi vilayetinin hakimi Yevreyinov üst organlara şöyle bilgi veriyordu: "Vilayetteki üç tane yerli ve sekiz tane Rus mektebi Türkmenlere yeter". Varolan mekteplerde okuyan ögrencilerin ise sayısı azdı. 1914 yılında Türkmenistan halkının ancak yüzde 4'ü egitim görüyordu. Onlar da esasen çocuklardı. Rus çarlığı, genellikle, sömürgesi olan halkların çocuklarının, ilkokuldan sonra öğrenimlerine devam ettirmelerine müsade etmiyordu. Aslında, Zakaspi vilayetinde Türkistan'ın başka yerlerinde olduğu gibi, bir çok Rus ve yerli milletten öğrencileri okutan mektepler açılmıştı. Çarlık rejiminin hesabına göre bu mekteplerin vazifesi, yerli halk arasından Çar hizmetinde çalışacak yöneticiler yetiştirmekten ibaretti. Fakat bunlar arasında Rus rejiminin aleyhine mücadele eden Türkmen öğretmenler çıktı. Muhammetkuli Atabayev, Tatyana Tekinskaya, Gaygısız Atabayev Türkmen halkının bu yolla yetişen ilk pedagoglarıdırlar. Mari'de, Çeleken'de, Nohur'da Türkmen mekteplerini onlar açmıştır.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla halkın durumu daha da kötüleşti. Savaşı öne sürerek, köylülerin ellerinden ekmeklerini, küçük ve büyük baş hayvanlarını, develerini, atlarını, kalpaklarını, ak ve kara Türkmen evlerini (çadır) alıyorlardı. Meselâ: Krasnovodsk bölgesindeki (şimdiki Türkmenbaşı) zarar ziyanı saymasak bile, sadece Zakaspi vilayetinden savaşta, 6872 at, 12805 deve, 299 araba, 32528 Türkmen kalpağı, 1659 ak ev, kara ev, birçok Türkmen halısı, 2 milyondan çok ruble, savaş için Türkmen atlı alayı (polk), ayrıca Rusya'da ağır işlerde çalıştırmak için de birçok insanı vergi olarak almışlardır. Hive Türkmenleri 24 çeşit vergi veriyorlardı. İşte bu olumsuz şartlar Türkmenleri, sömürgelikten kurtulmak için istiklâl mücadelelerine itti. Türkmenlerin istiklal mücadeleleri Ekim devriminden sonra da devam etti. 1917-1920 yıllarında Tecenliler Eziz Han'ın başkanlığında Çarlık Rusyaya karşı savaştılar. 1918 yılında Cüneyt Han, Hive'yi ele geçirdi. 1937 yılına kadar Karakum'da Ruslara karşı savaştı. Totaliter rejim onlara "Basmacılar" adını takmıştı.
Gaygısız Atabayev'in ve onun arkadaşlarının çalışmaları ile 1924 yılında Sovyetler Birliği devletine bağlı ilk Türkmenistan devleti kuruldu. Daşoğuz, Lebap vilayetleri Türkmenistan'a katıldı, Türkmenistan bir bakıma güçlendi.1937-1938 yıllarında Türkmen halkının büyük oğulları, ilk Türkmen devletini kuranlar, Gaygısız Atabayev, Nadirbay Aytakov ve başkaları, istiklâl hareketine yardım ettikleri için Stalin buyruğu ile öldürüldüler. Onlar şimdi her Türkmenin kalbinde yaşıyor. Bu istiklal mücadelelerinde Türklerin de bilfiil yardımları olmuştur. Türkiye 1918-1924 yıllarında, Avrupa devletlerine karşı savaştıkları sırada Rusya'da esir olan Türk subayları, Orta Asya'ya gelip Türkmenlere eğitim verdiler ve istiklal mücadelelerinde yardım ettiler. Bu kişiler Sovyet totaliter rejimi tarafından Pan-Türkçülük suçlamalarıyla şehit edildiler. Sovyetler yıkıldıktan sonra Sovyetler Birliği bünyesinde değişik cumhuriyetlerin milletleriyle birlikte Türkmen halkına da bağımsızlık yolu açıldı.1985 yılında Gorbaçov'un "yeniden yapılanma" siyaseti sonucu Türkmenistan 1991 yılında bağımsız devlet oldu.Türkmen halkı bağımsız olunca asırlar boyu süren arzusuna kavuştu. Dünyanın birçok ülkesi Türkmenistan'ın bağımsızlığını tanıdılar. Bu tanıyanlardan ilki Türkiye Cumhuriyeti oldu. Birleşmiş Milletler teşkilatı tarafından 1995 yılında Türkmenistan'ın bitaraf olmasına izin verildi. Şimdi Türkmenistan bağımsız bir devlet. Bu bağımsız devletin bayramı-toyu kutlu olsun. Bu toy dünya durdukça daha da şen olsun.
Oğuzlar Merkezî Orta Asya'nın güneyi olan Türk halklarının en sonuncusudur. Onlar Türkmen ve birçok halklara kendi dilini, kültürünü, adetini veren, İslam dinini kabul eden büyük bir Türk milletidir. Rivayete göre, Oğuzhan çok yıl yaşamış, çok ülkeleri fethetmiştir. Onun altı oğlu olmuş ve her birisinin de dört oğlu olup, 24 torunu olmuş.
Oğuzhan'ın nesil ağacının şeması:
GÜNHAN AYHAN YILDIZHAN GÖKHAN DAGHAN DENİZHAN
Gayı .. Yazır .. Afşar .. Bayandır .. Salır .. İğdir
Bayat .. Düker .. Kızık .. Beçene .. Eymir .. Bükdüz
Alka evli .. Dodurga .. Bekdili .. Çavuldur .. Alayontlı .. İve
Gara evli .. Yaparlı .. Garkın .. Çebni .. Uregır .. Gınık
Oğuz han’ın 24 torununun her biri Oğuz boylarından birer boya başı olup, adlarını vermişlerdir.
Oğuzhan'ın 24 torununun her biri Oğuz boylarından birer boya başı olup, adlarını vermişlerdir.Türkmen halkının etnik yapısında 24 Oğuz boyundan 12'sinin ismini bulabiliyoruz. Gayı, Bayat, Yazır (karadaşlı), Dodurga, Avşar, Garkın, Bayandır, Çovdur, Salır, Eymir, İğdir ve İve. Moğollardan sonraki Türkmenler her ne kadar farklı boylarla anılsalar da bir çok meselelerde birlikte hareket etmişler. Hiva'da, Buhara'da, İran'da, Afganistan'da yaşasalar daetnik ayrılıkları söz konusu olmamış.Türkmenistan'ın Rusya'ya birleştirilmesinin en önemli zararlarından biri de, önce sadece boy ve kabilelere bölünen bir milletin, bir halkın daha sonra sınırlarla birbirinden ayrılmasıdır. Türkmenistan kendi bağımsızlığını kazanınca Türkmenbaşının yerinde ve basiretli siyasetiyle boy ayrılıkları yapılmıyor. Herkes Türkmen halkı olarak tanınıyor, "Türkmen" adı altında vatanda birlik, beraberlik sağlanıyor.
TÜRKMEN ADININ ORTAYA ÇIKIŞI
Türkmenistan'da bugün yaşamakta olan Türkmenler esas itibariyle 9. yüzyılda Salır, Kınık, Yazır, Kayı, Bayat boylarından oluşan Oğuzlardan gelmekle beraber, Türkmen medeniyetinin oluşmasında bu topraklarda hüküm sürmüş olan Massagitler, Dahlar, Parfiyalılar, Alanlar, Sakalar ve Hazarlar gibi bir çok kültür ve halkın etkisi olduğu kabul edilmelidir. Nitekim, bugünkü Türkmen kültüründe binlerce yıldan bu yana süzülen rengarenk kültür unsurları bulunmaktadır.Türkmen etnik adının VII. yüzyıldan itibaren ortaya çıktığı, ancak halk olarak bu adın kullanılmasının X. ve XI. yüzyıllarda başladığı bilinmektedir.
Türkmen sözcüğünün anlamı için çeşitli yorumlar yapılmıştır. Avrupalı tarihçiler Türkmen adını "Saf kanlı Türk" olarak nitelendirirken, Türk tarihçileri "Özen Türk" yanı "Türk halklarının kökü" diye değerlendirmektedirler. Arap kaynaklarının ifadesine göre, Müslüman olmayan Oğuzlar, Müslüman olan Oğuzlara "İnançlı Türk" anlamına gelen "Türk-iman" adını vermişler. Bu da zamanla "Türkmen" şekline dönüşmüştür.
Türkmen adı bugün dar manada Türkmenistan Cumhuriyetinde, İran, Irak, Afganistan, Suriye ve Türkiye'deki bazı Türk boylarına mensup olanlar için kullanılmaktadır. Türkmenler, Azerbaycan ve Türkiye ile birlikte, Türk dilinin Oğuz Türkçesini dil olarak kullanmaktadırlar.
TÜRKMEN BOYLARI
TEKE BOYU
Büyük Türkmen boylarından biri olan Tekelerin 16. asra kadar tarihi hakkında yazılı kaynaklardan ciddi bir bilgiye rastlanmıyor. Ancak bazı kaynaklara göre, Türkiye'nin Anadolu bölgesine, Harezm ve Saragda yaşayan Tekelerin 13. Asırda göç ettiklerini, Kazak ve Kırgız halklarının oluşumunda "Teke" adlı urug-tayfalarına rastlanmasıyla, teke boyu diğer boylardan daha eskilere dayandığını söyleyebiliriz. "Teke" adı "Totem"'den ortaya çıktığı söylenir. Selçuklular devrinde Tekelerin çoğu batıya yönelmişlerdir. Göç etmeyenler ise Kırgızların ve Kazakların himayesine girmişlerdir. Batıya göç eden Tekeler, Altınordu devletinin istilâcı politikalarından dolayı savaşçı ve asker olarak yetişmişlerdir. 15. asırda Altınordu Devleti'nin yıkılışıyla ortaya çıkan karışıklıklardan dolayı Tekelerin çoğu Batı Türkmenistan'a göç etmişler. Tekelerin küçük bir gruptan büyük ve cesur bir boy haline gelmeleri 16. ve 17 yüzyılda olmuştur. 16. yüzyılda Tekelerin yaşadığı bölge olan Uzunboy bölgesinin suyu sık kesilmesi üzerine, Ahal bölgesine göç etmişlerdir. 18. yüzyıla kadar bu bölgedeki halkla savaşmışlar ve hakimiyet kurmuşlardır, 19. Yüzyılda da Teke Bölgesine yerleşmişler.
ERSARİ BOYU
Büyük Türkmen boylarından biri olan ve Türkmenabat ilinin, nüfusunun çoğunu oluşturan Ersarıların çoğu Türkmenistan'da yaşamaktalar. Aynı zamanda Ersarı boyunun bazı tireleri Özbekistan'da, Tacikistan'da ve Türkiye'de yaşamışlar. Bazı rivayetlere göre, Ersarı boyu ismini boybaşının adından almakta. 13. asırda Türkmen halkı Moğollar tarafından baskına uğramışlar, Türkmen boylarından, Ersarı boyu bu katliamdan en az zararla çıkan bir boydur.
GÖKLEN BOYU
Göklen boyu 17. ve 18. asırlarda tarih sahnesine çıkmışlardır. Bu tarihten önce bu boy hakkında hiç bir bilgiye rastlanılmamaktadır. 19 asırda tek başlarına göç etmeyi bırakmışlar ve o seneler "Gök" adı verilen boyun himayesine girmişler. Türkmenlere ait olan bu Gök boyu sonradan yerleşik devre geçmişler. Başka bir görüşe göre, Göklen boyu ile Gök boyu aynı boy, ancak "-len" eki sonradan eklenmiş. Fars dilinde leng kelimesi "topal" anlamına gelmektedir. Bir rivayete göre bu boyun beyi topalmış ve susuz kalan halkına bir şekilde su bulmuş ve bu "-len" eki bu boy beyinden dolayı sonradan eklenmiş. Göklenlerin çoğu İran'da yaşamakla beraber, Azerbaycan ve Türkiye'de de yaşadıklarına dair bilgiler vardır.
YAZIR BOYU
"Yazır" isminin çeşitli anlamlara geldiği söylenmekdedir. Bir anlama göre: "çok ülkede vali", "çok il onun ola", "Halk büyüğü" gibi anlamlar taşımaktaymış. Ahal'da bağımsız bir devlet kurmuşlardır. Başkentlerine önce Tak, sonra da Takyazır adını vermişlerdir. Moğol saldırısından sonra, Yazırlar çesitli yerlere dağılmışlardır. Onların çoğunun Küçük Asya yurtlarına göç ettikleri bilinmektedir.
ALİLİ BOYU
Mahtumkulu Çuvalbagşı gibi büyük halk ozanının çıktığı bu boy çoğunlukla Kaka ve Daşhovuz ilinin Yılanlı ve Lenin ilçelerinde, Türkmenabat ilinde ve Afganistan'da yaşadıkları bilinmektedir. Aslında bu boy Orta Uzboy bölgesinde ortaya çıkmıştır, fakat, 1578 yılında bu bölgedeki susuzluktan ve birtakım huzursuzluklardan dolayı bölünüp Daşoğuz, Türkmenabat ve Buhara'ya dağılmışlardır. Bir rivayete göre de Alili boyu Daşoğuz'a zorla Hiva hanı tarafından göç ettirilmiş. Onlara Gılıçnıyarbay ırmağı kıyılarında yer vermiş. Daha sonra da onların yeni yurduna hem Alilioy hem de Magtımoy diye ad vermişler.
YOMUT BOYU
Türkmenlerin büyük boylarından biridir. Bu boy Sagadam veya Batı Yomutları ve Daşhovuz veya Kuzey Yomutları diye ikiye ayrılmıştır. Bu boy İran'da da küçük bir grup olarak Yomutlar diye bilinmektedir. "Yom" Türkmence'de "yumak"; bir yere toplanmış ip yumağı, ya da "yumruk" ya da "yuvarlak" anlamlarına gelmektedir. "Yomut" kelimesi de eski Türkçe'de "yığın", "toplam" anlamlarına gelmektedir. Bundan 2100-2200 yıl önce Türkmenlerin ataları olan Gunlara'da Yomut denildiği söylenmektedir. "Gun" kelimesi de "topluluk" anlamına gelmektedir. Bu boy ismini atalardan alan Günler'den de aldıklarına dair rivayetler vardır. Türkmen bayrağına bu beş büyük Türkmen boyunun halı motifleri sembol olarak yansımıştır. Bu beş büyük Türkmen boyunun dışında iki büyük, 24 küçük Türkmen boyu daha vardır. Bunlardan Ata, Hoca, Seyit ve Şeyh boylarının seyit oldukları söylenir.
TÜRKMENİSTAN TARİHİ
TÜRKMEN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ
Türkmen tarihi ve kültüründen bahsederken, öncelikle Türkmenlerin bügün üzerinde yaşadıkları Türkmenistan'ın tarihinden söz etmek iyi olacaktır. Çünkü Türkmen kültürünün derinliğinde kendilerinden önce bu topraklarda yaşamış milletlerin de izleri bulunmaktadır. Türkmenistan'da ilk insan yerleşiminin M.Ö. 7000 ile 5000 yıllarında gerçekleştiği, Toğalaktepe, Çobantepe ve Göktepe bölgelerinde bulunan kalıntılardan anlaşılmaktadır.
M.Ö.8-6 yüzyıllarda Güneybatı Türkmenistan'da Hazar ve Dah kabileleri, Kuzeydoğu'da Massagitler, Amuderya'nın aşağı kısımlarında Harezmliler, Murgap vadisinde ise Parfiyalılar yaşamışlardır. Makedon İmparatoru bu topraklara gelerek, o günlerde hüküm sürmekte olan Ahemeniler devletini yıkıp, M.Ö. 330-329 yıllarında Batı Türkmenistan ve Parfiya bölgesini ele geçirir. Bu coğrafyada pek çok yeri işgal eden Büyük İskender, o günkü şartlar içinde Kuzey Türkmenistan ve Harezm bölgesini işgale teşebbüs etmez. Büyük İskender'in ölümünden sonra imparatorluğu dağılınca, Türkmenistan topraklarındaki hakimiyeti sona ermekle beraber İskender'in komutanlarından Selevk, bir süre daha Türkmenistan hakimiyetini sürdürür. Gerek İskender gerekse Selevk'in buralarda Makedon kültürünü yayma isteği yerli halk tarafında hoşnutsuzlukla karşılandığı için, M.Ö. 3. Yüzyılın ortalarında Makedon egemenliği sona erer ve M.Ö. 247 yılında Parfiya devleti ortaya çıkar. Parfiya'nın başkenti bugünkü Aşgabat'a 15 km. uzakta yer alan Bağır Köyü yakınlarındaki Nusay Kalesi'dir. Nusay Kalesi, 14 hektar üzerinde kurulu, 43 kulesi olan toprak bir kaledir. Restore edilmiş kalıntıları halen mevcuttur. Parfiyalılar Hazar'ın güneydoğusunu, Suriye ve Filistin'in de içinde olduğu toprakları işgal etmişlerdir.
Parfiyalılar, Türkmenistan'ın ipek yolu üzerinde yerleşik konumlarını değerlendirerek gelişmiş bir ekonomik ve ticarî hayata sahip olmuş, yerleşik şehirler kumuşlardır. Kral I. Mitrodat zamanında, "Drahma" adı verilen, gümüşten ilk Parfiya parası basılmıştır. Eski Nusay Kalesi'nde bulunan fildişi boynuz biçimli bardaklar, Parfiya sanatçılarının yaptıkları ritonlar o dönemde büyük ilgi gördükleri gibi, motifleri ile günümüze kadar taşınmışlardır. Parfiya döneminde ciddî biçimde gelişen tarımcılık çerçevesinde buğday, arpa, mısır, pirinç, pamuk ve çeşitli meyveler yetiştirilmiştir. Parfiya devrinin önemli özelliklerinden birisi de, Arami yazısının kullanılmasıdır. 470 yıl yaşayan Parfiya devleti M.S. 224 yılında yıkılmıştır.
ESKİ HAREZM
Türkmenistan topraklarında gelişen kültürlerden bir diğeri ise, Harezm bölgesinde ortaya çıkmıştır. Harezm, Parfiya ile yaklaşık aynı zamanlara rastlamaktadır. Kuzey Türkmenistan'da yerleşen Eski Harezm; Kalalıgır, Küzeyligir, Toprakkale, Akçagelin, Şahsanem ve eski Vas gibi önemli ekonomik ve kültürel merkezlere sahip olmuştur.
Harezmler, Çermenyap ve Dovdan isimli gelişmiş su kanalları kurarak, tarımda ileri bir seviyeye ulaşmışlardır. Harezmliler de Parfiyalılar gibi kendi paralarını basıp, "Ganlı" adı verilen kendi yazılarını kullanmışlardır.
Güney Türkmenistanda, üçüncü asırda Parfiya devletinin sona ermesi üzerine, bölgede uzun sürmeyen bir Sasani hakimiyeti başlar. Beşinci asrın ikinci yarısında da Türkmenistan, Eftalitlerin (şimdiki Türkmen boylarından biri olan abdallar) hakimiyetine geçer. Bu dönem aynı zamanda Türk halklarının Türkmenistan'da hakimiyetinin başladığı dönemdir. Nitekim altıncı yüzyıl Türkmenistan'da Türk Hakanlığı asrı olarak anılmaktadır.
TÜRKMENİSTAN'DA ARAP HAKİMİYETİ
Arapların Türkmenistan'a gelmesi yedinci yüzyıl ortalarına doğru olmuştur. Dönemin Merv (Marı), Abivert ve Nusay Hakimleri Araplara direnmeden İslamiyeti kabul etmişler. Arapların yönetiminde önceleri Müslüman olan halktan vergi alınmamış, ancak daha sonra bütün halktan vergi alınmaya başlanmıştır.
Dokuzuncu yüzyılda Türkmenistan'daki Arap hakimiyetinin dağıldığı ve bu hakimiyetin Tahiri ile Samanilere geçtiği görülmektedir. Onuncu yüzyılda ortaya çıkan Gazneliler, Samani hakimiyetine son vererek kendi dönemlerini başlatmışlardır.
SELÇUKLULAR
Bir Oğuz devleti olarak ortaya çıkan Selçukluların ilk başkenti Siriderya kıyısında kurulan Yengikent'tir. Oğuzların Kınık boyunu yöneten Tokak Bey'in oğlu Selçuk, onuncu yüzyıl ortasında Cent bölgesine yerleşir ve bölgede İslamiyet'i kabul etmiş diğer boylar gibi İslamiyet'i kabul eder. Onuncu yüzyılın sonlarında diğer Oğuz boyları ile birleşen Selçuk Bey güçlü bir devlet haline gelir. Oğuzların giderek güçlenmesi üzerine, bölgede hakim olan Gazneliler (Türklerin kayı boyu), Selçuk Bey'le savaşmaya başlarlar. Gazneliler ve Oğuzlar arasında yıllar süren savaş döneminin sonunda Selçuk Bey'in torunları Muhammet Tuğrul ve Davut Çağrı Beyler, Dandanakan'da Gaznelileri büyük bir yenilgiye uğratırlar. Dandanakan savaşından sonra Oğuzlar, Oğuz ve Türkmen adı yerine Selçuk Bey'in ismi ile Selçuklu olarak anılmaya başlamışlardı. Gaznelileri yenen Selçuklular, topraklarını Maveraünnehir'den Harezm'e kadar genişletip, buralarda yerleşik hale gelmişlerdir. Selçukluların genişlemesinden rahatsız olan Abbasiler ise 1055 yılında Selçuklulara saldırdı. Selçuklular, Abbasileri yendi ve Bağdat'ı ele geçirdiler. İki Müslüman devlet arasında savaşmanın İslam'a zarar vereceğini düşünen Selçuklu ve Abbasiler, aralarında bir anlaşma yapmış ve Abbasiler, Selçukluların önderliğinde İslam düşüncesinin yayılma mücadelesine katılmışlardır. Selçuklunun asıl kurucuları Çağrı Bey 1059'da Merv'de, Tuğrul Bey ise 1063'te Rey kentinde vefat etmişlerdir. Tuğrul Bey ölümünden önce kendisinin sultan olmasını sağlayan ağabeyi Çağrı Bey'in oğlu Alparslan'ı veliaht tayin etmiştir. Türk ve Türkmen tarihinin en vefalı örneklerinden biri olan bu gelişmenin ardından Sultan Alparslan ve oğlu Melikşah, Orta Asya, Ön Asyave Anadolu'yu kontrol altına alarak, Selçukluyu dünyanın güçlü devletlerinden biri haline getirmiştir.
Selçuklu İmparatorluğu 11. yüzyılın sonlarına doğru, Doğu ve Batı Selçukluları olarak ikiye bölünmüştür. Batı Selçukluları Anadolu, Irak ve Suriye'de, Doğu Selçukluları ise İran, Horasan, Türkmenistan, Maveraünnehir ve Afganistan'da hüküm sürmüşlerdir. Sultan Sancar zamanı Selçukluların son kuvvet dönemidir. Sultan Sancar yönetiminin son zamanlarında Türkmenler arasında çıkan ihtilafların ardından 1157 yılında hükümdar da vefat edince, Selçuklular dağılmaya başlamıştır.
Gerek Moğol, gerekse Timur yönetimi zamanında Teke, Salır, Yomut, Ersarı gibi Türkmen boyları Türkmenistan toprakları ile birlikte İran, Irak, Suriye Kafkaslar ve Türkiye'ye kadar dağılmışlardır. Bunlardan bir kısmı Batı ve Kuzey İran ile Doğu Anadolu'da devlet kuran Akkoyunlu ve Karakoyunlular arasında yaşamışlardır.
Türkmenistan; Timur devletinin yerine geçen Özbek hanı Şeybani'nin 1510 yılında Merv'de Şah İsmail'e yenilmesi üzerine Safavilerin işgaline uğramış, ancak özellikle Harezm bölgesinde yaşayan Türkmenler Özbeklerle birleşerek Safavilerin bölgede yurt tutmalarına izin vermemişlerdir. Daha sonra Özbek ve Türkmenler tarafından Harezm veya Hive Hanlığı olarak adlandırılan hanlık kurulmuştur. Bu hanlık Türkmenistan'ın büyük bir kısmına hakim olmalarına rağmen, Merv, Ahal ve Etrek'teki Türkmenler bu hanlığa karşı bağımsızlıklarını korumuşlar ve hanlığa sadece vergi vermişlerdir.
Onaltıncı ve ondokuzuncu asrın ortalarına kadar Türkmenistan tarihi İran ile, Hive ve Buhara hanlıkları arasındaki ilişkilerle belirlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 1645-1663 yıllarında iktidarda bulunan Ebul Gazi Bahadır Han Türkmenlere sıkıntılar yaşatınca aynı zamanlarda ortaya çıkan kuraklığın da etkisiyle, Türkmenlerin büyük bir kısmı Ahal, Etrek, Murgap ve Tecen dolaylarına yerleşmişlerdir. Bu dönemde Aral civarında yaşayan Türkmenlerin önemli bir kısmı da Kalmukların baskıları sonunda yurtlarını terkedip, Astrahan ve Kuzey Kafkasya'daki Stavropol civarlarına göç etmişlerdir.
Öte yandan Güney Türkmenistan'ın bir bölümündeki Türkmenler ise daha çok İran yönetimi altında, kuzeydeki Türkmenlere benzer sıkıntıları yaşamışlardır. Bölge halkı bir yandan İran Şahı'na vergi verirken, diğer yandan baskılara karşı Aba Serdar önderliğinde uzun süre direnmişler. Aba Serdar'ın İran Şahı tarafından öldürülmesi üzerine bu direnişi kaybetmişlerdir. 1736 yılında İran'daki karagaşadan yararlanarak tahtı ele geçiren Avşar Türkmenlerinden Nadir Şah; Irak, Hindistan, Kafkaslar ve Türkistan'a seferler yaparak büyük başarılar kazanmış, ancak Türkmen halkından ağır vergiler almayı da sürdürmüştür. Türkmen halkı 16.18. yüzyıllarda yaşadığı çok sıkıntılı zamanlara rağmen kültür hayatındaki verimliliğini kaybetmemiştir. Köroğlu, Şahsenem-Garip, Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre gibi halk destanları sosyal ve kültürel hayatı olumsuz olarak etkileyen bütün olaylara rağmen bu dönemin ürünleridir. Bu destanlarda aşk, vatan sevgisi, dürüstlük, dostluk ve aile değerleri gibi temalar işlenmiştir. Dönemin Devlet Mehmet Azadi ve Mahtumkuli gibi şair ve düşünürleri, Türkmenleri yukarıdaki temalar yanında, birlik ve beraberlik ile bir devlet etrafında toplanmaları konusunda yönlendirmişlerdir.
Türkmenlerin, Selçuklu Devleti'nden sonra düzenli orduları olan bir devleti olmamıştır. Ancak her bir boy, kendi bölgesinde hüküm süren devlete verdiği vergi dışında kendi bağımsızlıklarını sürdürmüşler. Ayrıca Türkmen boyları arasında yaşayan ve bugün de devam eden "Aksakallar Meclisi" ve "Maslahat geleneği" ile zor zamanlarda yan yana gelerek geleceklerini ilgilendiren kararları almışlardır. Maslahatta her bir Türkmen boyu, nüfusu oranında katılarak, adil bir biçimde temsil edilmiştir.
19 yüzyılda Hive Hanlığı, halktan aldığı vergiyi ağırlaştırınca Türkmenler isyan etmişler. Türkmenlerin üzerine asker gönderen Hive Hanı'na boyun eğmeyen bir grup Türkmen, Fedai Han'ın karargahını basıp Muhammed Emin Han'ı öldürmüş, Emin Han'ın yerine geçen Abdullah Han, Türkmenler üzerine düzenlediği seferde yenilince, Hive Hanlığı Türkmenler ve Türkmenistan üzerinde hak iddia etmekten vazgeçmiştir.
Türkmenler, 19 Yüzyılda İran orduları ile de karşı karşıya gelmişlerdir. Selçuklardan sonra uzun süre aralarında mücadeleden dolayı zayıf düşen Türkmen boyları, 1857 yılında Nurberdi Hanın, (Mahmut İşan) başında bulunduğu Türkmen boyundan yardım isteyip, Merv yakınlarındaki Karayab mevkisinde İranlıları mağlup etmişler. Bu savaştan sonra Türkmenler İran ile, Buhara ve Hive hanlarına karşı bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu tarihten 1870'inci yıllara kadar Kuşid Han Merv bölgesinde, Nurberdi Han Ahal bölgesinde elbirliği içerisinde Türkmenistan'ın imarı için çalışmışlardır.
GÖKTEPE ve ÖTESİ
Ondokuzuncu yüzyılda Asya ülkeleri Avrupa'nın kuvvetli devletleri tarafından işgale başlandı. Bir taraftan İngiltere Hindistan'ı, Afganistan'ı zaptedip Orta Asya'ya girmek isterken, diğer taraftan Rus ordusu da Orta Asya'ya girmişti. Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Ruslar, Hazar Denizi'nin kıyısına askerî yığınaklar yaparak Türkmen köylerini tehdit edip, karşı koyanları topa tutarak yerle bir ediyorlardı.
Türkmenistan, İngiltere ile Ruslar arasında bölündü. İngiltere'nin yardımıyla Etrek-Gürgen nehirleri arasındaki Türkmenler zorla İran'a verildi. Bunun için Türkmenler savaştı. Kiyat Han'ın büyük oğlu Yağşımuhammet, Batı Türkmenlerine önderlik ederek İranlılara ve Ruslara istiklâl için baş kaldırdı. 1842 yılının temmuz ayında Yağşımuhammet Rus generali Putyatin tarafından tutuklandı. Yağşımuhammet 89 yaşındaki babası ile, 9 ay Bakü'de Rus hapisanesinde yattı. İran yöneticileri Yağşımuhammet'i Tahran kalesinde asmak için Ruslara onbin tümen rüşvet teklif etmişlerdi. 1842 yılının 12 Aralık ayında Kiyat Han ile Yağşımuhammet Bakü'den Tiflis'e getirildi. 1845 yılının Şubat ayında Yağşımuhammet Rusya'nın Voronej şehrine sürgün edildi ve 1849 yılının 16 Temmuzunda vatanından uzakta, bilinmiyen bir şekilde vefat etti.
1843 yılında Golovaçyev'in komutanlığında ki Rus ordusu Türkmenistan'ın kuzeyine ki Daşoğuz (Dış Oğuz) Türkmenlerinin üstüne yürüdüler. Türkmenler Ruslara karşı dağılma taktiği ile savaştılar. Bu mücadeleye kadın ve çocuklar da katılmışlardı. Onbinlerce Türkmen şehit oldu. Sadece Bedirkent köyünde 2000, Türkmen Rusların eliyle şehit oldu. Bu olay "Gazavat Kırımı" ismi ile tarihe geçti. Esas büyük savaş Göktepe'de oldu. Ruslar, Hazar Denizi'nin üstünden Ahal'a kadar yollarının üzerindeki köyleri yakıp yıkarak ilerlediler. Fakat, 1879 yılında Göktepe Kalesi'ne girmeden yenildiler. Daha sonra Rus ordusunun başına zalim general Skoblev getirildi. 1881 yılında Rusların ikinci savaşında Göktepe Kalesi zaptedilerek alındı. Erkeklerle birlikte savaşan binlerce kadın ve çocuk şehit oldu. Skoblev askerlerine kaleyi üç gün içinde yağmalamalarını emretti. Evlerdeki eşyalar ve halılar bile yağmalandı. Kalede şehit olanları gömmek için bile adam kalmamıştı. Diri kalanlara dizanteri ve veba hastalığı bulaşmıştı.
Bugünkü Afganistan'ın Cuzcan vilayetinin yüzde sekseni Türkmenlerden oluşur. Bu vilayet de halkıyla birlikte Afganistan'a verildi. Şimdi bu Türkmenler zorluklarla karşı karşıyadır. O dönemde mevcut Türkmenlerin toprağı da üçe bölündü. Daşoğuz vilayeti Hive Hanlığına, Lebap vilayeti Buhara Emirliğine verildi. Mari, Ahal, Tecen, Balkan, Mangışlak vilayetleri ise birleştirilerek bu yöre Zakaspi vilayeti adını aldı. Böylece Türkmen gücü azaldı ve Türkmenistan Rusya'nın sömürgesi altında kırk yıl kaldı. Sosyal ve iktisadi kültürün geliştirilmesine izin verilmedi.
Türkmenistan'da görevli General (Gubernator) bu konuda açıkça şöyle der: "Biz yerli halkı 50 yıldır ilerlemeden ve mektepten uzak tuttuk." 1897 yılı genel nüfus sayımında Türkmenlerin yüzde 96'sının eğitimsiz olduğu, şehirlerde yaşayan zenginler arasında eğitim görenlerin ise yüzde 2'yi geçmediği belirlendi. Birçok köyde okuma yazma bilen yoktu. Çarlık Rusya rejimi kendi sömürgeleri olan halkları eğitimsiz bırakma siyasetlerini Türkmenlere de uyguluyordu. Meselâ, 1908 yılında Zakaspi vilayetinin hakimi Yevreyinov üst organlara şöyle bilgi veriyordu: "Vilayetteki üç tane yerli ve sekiz tane Rus mektebi Türkmenlere yeter". Varolan mekteplerde okuyan ögrencilerin ise sayısı azdı. 1914 yılında Türkmenistan halkının ancak yüzde 4'ü egitim görüyordu. Onlar da esasen çocuklardı. Rus çarlığı, genellikle, sömürgesi olan halkların çocuklarının, ilkokuldan sonra öğrenimlerine devam ettirmelerine müsade etmiyordu. Aslında, Zakaspi vilayetinde Türkistan'ın başka yerlerinde olduğu gibi, bir çok Rus ve yerli milletten öğrencileri okutan mektepler açılmıştı. Çarlık rejiminin hesabına göre bu mekteplerin vazifesi, yerli halk arasından Çar hizmetinde çalışacak yöneticiler yetiştirmekten ibaretti. Fakat bunlar arasında Rus rejiminin aleyhine mücadele eden Türkmen öğretmenler çıktı. Muhammetkuli Atabayev, Tatyana Tekinskaya, Gaygısız Atabayev Türkmen halkının bu yolla yetişen ilk pedagoglarıdırlar. Mari'de, Çeleken'de, Nohur'da Türkmen mekteplerini onlar açmıştır.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla halkın durumu daha da kötüleşti. Savaşı öne sürerek, köylülerin ellerinden ekmeklerini, küçük ve büyük baş hayvanlarını, develerini, atlarını, kalpaklarını, ak ve kara Türkmen evlerini (çadır) alıyorlardı. Meselâ: Krasnovodsk bölgesindeki (şimdiki Türkmenbaşı) zarar ziyanı saymasak bile, sadece Zakaspi vilayetinden savaşta, 6872 at, 12805 deve, 299 araba, 32528 Türkmen kalpağı, 1659 ak ev, kara ev, birçok Türkmen halısı, 2 milyondan çok ruble, savaş için Türkmen atlı alayı (polk), ayrıca Rusya'da ağır işlerde çalıştırmak için de birçok insanı vergi olarak almışlardır. Hive Türkmenleri 24 çeşit vergi veriyorlardı. İşte bu olumsuz şartlar Türkmenleri, sömürgelikten kurtulmak için istiklâl mücadelelerine itti. Türkmenlerin istiklal mücadeleleri Ekim devriminden sonra da devam etti. 1917-1920 yıllarında Tecenliler Eziz Han'ın başkanlığında Çarlık Rusyaya karşı savaştılar. 1918 yılında Cüneyt Han, Hive'yi ele geçirdi. 1937 yılına kadar Karakum'da Ruslara karşı savaştı. Totaliter rejim onlara "Basmacılar" adını takmıştı.
Gaygısız Atabayev'in ve onun arkadaşlarının çalışmaları ile 1924 yılında Sovyetler Birliği devletine bağlı ilk Türkmenistan devleti kuruldu. Daşoğuz, Lebap vilayetleri Türkmenistan'a katıldı, Türkmenistan bir bakıma güçlendi.1937-1938 yıllarında Türkmen halkının büyük oğulları, ilk Türkmen devletini kuranlar, Gaygısız Atabayev, Nadirbay Aytakov ve başkaları, istiklâl hareketine yardım ettikleri için Stalin buyruğu ile öldürüldüler. Onlar şimdi her Türkmenin kalbinde yaşıyor. Bu istiklal mücadelelerinde Türklerin de bilfiil yardımları olmuştur. Türkiye 1918-1924 yıllarında, Avrupa devletlerine karşı savaştıkları sırada Rusya'da esir olan Türk subayları, Orta Asya'ya gelip Türkmenlere eğitim verdiler ve istiklal mücadelelerinde yardım ettiler. Bu kişiler Sovyet totaliter rejimi tarafından Pan-Türkçülük suçlamalarıyla şehit edildiler. Sovyetler yıkıldıktan sonra Sovyetler Birliği bünyesinde değişik cumhuriyetlerin milletleriyle birlikte Türkmen halkına da bağımsızlık yolu açıldı.1985 yılında Gorbaçov'un "yeniden yapılanma" siyaseti sonucu Türkmenistan 1991 yılında bağımsız devlet oldu.Türkmen halkı bağımsız olunca asırlar boyu süren arzusuna kavuştu. Dünyanın birçok ülkesi Türkmenistan'ın bağımsızlığını tanıdılar. Bu tanıyanlardan ilki Türkiye Cumhuriyeti oldu. Birleşmiş Milletler teşkilatı tarafından 1995 yılında Türkmenistan'ın bitaraf olmasına izin verildi. Şimdi Türkmenistan bağımsız bir devlet. Bu bağımsız devletin bayramı-toyu kutlu olsun. Bu toy dünya durdukça daha da şen olsun.
Yorumlar