Teşriflerinin 94. Yıldönümü
münasebetiyle, saygıyla ve minnetle….
ULU ÖNDER KAYSERİ’DE…
(19-21 Aralık 1919)
S.Burhanettin AKBAŞ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk, Kayseri’yi beş kez ziyaret etmişlerdir:
1. 19-21 Aralık 1919
2. 13-14 Ekim 1924
3. 20 Eylül 1928
4. 18 Kasım 1930
5. 4-5 Şubat 1934
Ulu Önder’in Kayseri’ye ilk gelişlerinin
tarihi olan 19 Aralık 1919 tarihi Kayseri halkı tarafından büyük bir gururla
kutlanmaktadır. Bu haklı gurur, Türk Kurtuluş Savaşının planlandığı en kritik
günlerde tecelli eden ziyaretin öneminden kaynaklanmaktadır. Bu tarihi vakanın
ayrıntıları Kayseri için ve Milli Tarihimiz için önem taşımaktadır. Ulu
Önder’in 19 Aralık’ta başlayan ve 21 Aralık’ta sona eren Kayseri gezisinde
neler olmuştu, Ulu Önder kimlerle buluştu, neler söyledi, nereleri ziyaret etti?
Bütün bunları sizlerle paylaşmak istiyoruz.
19 Aralıkta Sivas’tan
Kayseri’ye hareket edildi
19 Aralık 1919’da Sivas’tan Kayseri’ye
hareket eden heyette Mustafa Kemal Atatürk, Mazhar Müfit Kansu, Hüsrev Gerede,
Hüseyin Rauf Orbay, Dr.Refik Saydam, Hakkı Behiç, A. Rüstem, Şeyh Fevzi Efendi,
yaverleri Cevat Abbas Gürer, Muzaffer Kılıç, Bedri ve başka şahıslar da
bulunmaktadır.

Mazhar Müfit Kansu
Heyet-i Temsiliye Üyesi olan Mazhar Müfit
Kansu, hatıralarında Sivas’tan Kayseri’ye gelişin serüvenini şöyle
anlatır: “Sivas’tan hareketimizden sonra, bir köprü başına geldik,
doğru gidilirse bu yol Tokat ve Amasya’ya gidiyordu, sola dönerek köprü
geçilecek olursa bu da Kayseri yolu idi. Tabii biz sola saptık, bir müddet
sonra ismi hatırımda kalmayan bir köye geldik.” [2] “Köyden harekatımızdan sonra, bir dağın
kenarından geçen şose üzerinden dağı aşmak oldukça zahmetli geçtik. Nihayet kar
ve buzdan çok eziyet çekerek 19 Aralık 1919 Cuma günü Kayseri’ye yaklaşmakta
idik.” [3] Mazhar Müfit Kansu’nun içerisinde
bulunduğu eski otomobilin üç defa iç lastiklerinin parçalanması sonucunda,
araçları yolda kalmış. Çok çetin kış şartlarında diğer ekipten geri kalmışlar
ve kara saplanan arabayı kurtarmak için Taşçızade Mehmet Efendi, Amerikan
Kolejinden bir kamyon bulmuş ve arabadakiler kurtarılmış ve gece saat 23
sıralarında Kayseri’ye getirilmişlerdir.
Kayseri’de hava çok soğuktu ve kar
serpiştiriyordu, halk çok kalabalıktı
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler ise
19 Aralık 1919’da akşam saatlerinde Kayseri’ye ulaşmışlardır. Oldukça soğuk bir
gündür. Yerler tamamen buzla kaplıdır ve gün boyu devam eden kar yağışı
aralıklarla sürmektedir. 1899 doğumlu olan Ahmet Hilmi Güçlü’nün ifadesine
göre, Atatürk’ün geleceğini öğrenen halk, soğuğa ve kar yağışına
aldırmadan yollara dökülmüştür. Çifte Kümbetlere kadar yolun iki yanını
doldurmuşlar; atlılar ise, çok daha uzaklara gitmişlerdi. Vakit akşam üzeriydi
ve Atatürk’ü “Yolunda ölmeye hazırız paşam!” sözleriyle
alkışlıyorlardı. Akşam İmamzade Raşit Ağa’nın evinde misafir edildi,
demektedir. [4]
Atatürk, eski bir Ford
arabaya binmişti, hemen halkın içine karıştı ve yürüyerek şehre geldi
O tarihte Jandarma kaleminde yazıcı olan
1314 doğumlu Talaslı Gazi Türkcan ise, Ömer Çelebi’ye şunları ifade
etmiştir: “Ben, o zaman Jandarma kaleminde yazıcı erdim. Jandarma
kumandanımız Binbaşı Hayri Bey ve Jandarma Bölük Kumandanımız da Yüzbaşı Alip
Tatıp Bey idi. Atatürk’ün geleceğini ilk olarak Yüzbaşı Tatıp Bey, o sabah bize
söyledi. Kumarlı’ya kadar yolun her iki yanı asker ve jandarmayla koruyucu
tedbir alınmıştı. Vakit ikindi üzeri, yani akşam yakınıydı. Halk, Çifte
Kümbetlere kadar yolun iki yanını tutmuştu ve çok kalabalıktı. Atatürk, eski
bir Ford araba ile geldi. Halk ile yavaş yavaş yürüyerek geldi. Şimdiki
stadyumun yanında Küçük Hacı, deve kurban etti. Hava çok soğuktu ve hafif hafif
de kar atıştırmakta idi. [5]
Kayserililer Ata’yı
Cirit oynayarak karşıladılar
O zamanlar on sekiz yaşında bir delikanlı
olan 1317 (M.1901) doğumlu Ali oğlu Osman Bakkalbaşı, Atatürk’ü karşılayan
atlılar arasında bulunduğunu bildirdiği gibi, 1315 (M.1899) doğumlu olan Ali
Büyükgöncü de atlılar arasında bulunduğunu bildirmiş ve o günü şöyle
anlatmıştır: “Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının geleceği haberi
duyulunca, sabahın erken saatinde 500-600 kadar atlı toplanarak yola çıktık.
Yaya karşılayıcılar pek çoktu. Çifte kümbetlerden şimdiki hükümet meydanına
kadar yolun iki yanı insanla doluydu. Atlılar, cirit oynayarak yol boyu çok
ileri açıldık. Ben ve bir atlı arkadaşım çok daha giderek Kayırhanı’nda
karşıladık. Mustafa Kemal, beyaz renkte bir arabadaydı. Hava çok soğuktu. Çifte
Kümbetlere gelince Mustafa Kemal Paşa (arabadan) indi. Yolun her iki yanındaki
halkı selamlayarak belediyeye kadar yürüyerek geldiler. Şehre giriş yeri olan
ve şimdiki stadyumun yanında Küçük Hacı, bir deveyi kurban (olarak)
kesti. Belediyeye geldiklerinde vakit akşam namazı vaktiydi. Belediyeden
ayrıldıktan sonra eşraftan İmamzade Raşit Ağa’nın evine gitti ve orada misafir
kaldılar. Bu ev, yapısı ve mobilyası bakımından şehrin en iyi eviydi.” [6]
Vali’den ihtiyatlı
karşılama ve bir çocuktan heyecanlı bir şiir
Hali hazırda işgal altında da olsa bir
Osmanlı Devleti ve hükümeti vardı. Valiler, devletin ve hükümetin valisi
oldukları için zamanın Kayseri valisi de Atatürk’ü sadece uzaktan izlemekle
yetinmişti. Mustafa Kemal Atatürk’ün emir eri Ali Çavuş, bu durumu
hatıralarında şöyle dile getirir: “Kayseri halkı çok büyük bir coşku
ile Atatürk’ü karşıladı. Kayseri valisi kafileyi Kayseri’nin uzağında, bir
İngiliz arabasına binmiş olarak karşılamıştı. Bu hal Atatürk’ün gözünden
kaçmamış, valiyi arabalarına almadan Kayseri’ye girmişlerdi. Valiye kızgınlığı,
Erzurum ve Sivas Kongrelerinde İngilizlerin olumsuz gayretleri ve Sivas
Kongresindeki “manda meselesi”ndendi. (Valiye) bir Türk atasözünde (olduğu)
gibi ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü demek istemişti.”Atatürk’ün
emir eri Ali Çavuş’un naklettiği bu bilgiyi ihtiyatla karşılamamıza sebep olan
bilgiler vardır. Kayserili Cemal Hattat’ın hatıralarında daha Kayseri’deki ilk
geceden itibaren gece geç vakitlere kadar zamanın Kayseri valisi Salih Lütfü
Bey ile görüşmeler yapıldığı anlaşılmaktadır. [7] Bir gün sonra da valiliği ziyaret
edeceklerdir. Emir eri Ali Çavuş’un dikkat etmediği husus, Salih Lütfü Bey’i
alenen riske sokmamak için Atatürk ve arkadaşlarının halkın huzurunda onunla
birlikte görüntü vermekten sakınmaları olabilir. Emir Eri Ali Çavuş, Atatürk’ün
Kayseri’ye geldiğinde halka kısa bir konuşma yaptığından da bahseder:
“Atatürk halka kısa ve heyecanlı bir konuşma yaptı. Halk coşmuştu.
Atatürk’ün nutkuna bir ilkokul çocuğunun cevap vermesi hepimizin gözlerini
yaşartmıştı. Mini mini çocuk:
Kan aksa can çıksa dönmeyeceğiz geri
Damarlarımızda taşıdığımız ecdat kanı
Allah hakkı için başaracağız bu işi
………..
şiiri ile sözlerini bitirdiği zaman Atatürk eğilerek çocuğu okşayıp öptü ve
halkın duyacağı bir sesle:
-Biz bu işe Allah’ın yardımıyla başladık. İnşallah memleketimizi kurtararak
yarının gençliği olan sizlere emanet edeceğiz, demişti.
Kayseri halkının ‘Yaşa, var ol!’ sesleri ve alkışları
Atatürk gibi hepimizi memnun etmişti. Kayseri cenge hazırdı.” [8]

Bugün
Atatürk Evi ve Müzesi olarak kullanılan İmamzade Raşit Ağa Konağı
Atatürk, İmamzade Raşit
Ağa’nın evinde kaldı
Kansu’nun hatıralarında Raşit Efendi
Konağı ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır:
“Kayseri’ye vasıl olan Mustafa Kemal Paşa,
İmamzade Raşit Ağa’nın hanesinde misafir edilmiş, ben ve Hüsrev Bey de bu evde
kalacak surette hazırlık yapılmış. Rauf Bey, Nuh Efendi’nin hanesinde ve diğer
arkadaşlarla diğer zevatın hanelerine misafir edilmişler.” Mustafa Kemal Paşa:
‘Arkadaşlarım gelmeden sofraya oturmam’ deyince bir kamyon ve kafi jandarma ile
yolda kalanlara yardıma çıkılmıştı. Nihayet kara saplanan otomobil kurtarılmış
ve gece yarısına bir saat kala Kansu ve arkadaşları kamyonun arkasına bağlanan
arabaları ile birlikte şehre giriş yapmışlardır. Kansu, Kayseri’de Atatürk’ün
yanına gelmiştir ve aralarında geçen konuşmayı şöyle nakletmektedir:
“Donacak haldeydik. Paşayı hazırlanmış sofraya oturmamış, gezinmekte bulduk.
Merak ile: ‘Aman yahu, nerede kaldınız, merak içindeyim’ dedi. Ben de ‘Bizi
bırakıp kaçtınız, bu olur mu’ dedim. ‘Ne bileyim, arkadan yavaş yavaş
geliyordunuz, kara saplandığınızı zannettim. Neyse, geçmiş olsun. Bu havalarda
bu kırık dökük otomobillerle bundan daha iyi seyahat mümkün olur mu?” dedi.
Biraz ısındık ve sofraya oturduk. Paşanın güzel hikayeleriyle çektiklerimizi
unutarak güle güle yemek yedik. Ertesi gün Kayseri’de kalacaktık, ziyaret
edilecek yerler vardı. Gece yarısını geçmiş idi ki, yatak odalarına çekildik.
Paşa, sağdaki odada, ben karşıdaki odada, Hüsrev Bey de yanımdaki odada
mükemmel ve çok rahat yapılmış yataklara kavuştuk. Odalar, yanan sobalarla
mükemmel teshin edilmişti. Rahat uyuduk. Raşit Ağa’nın misafirperverliğini
unutamıyorum.” [9]
O yıllarda yokluk ve
ümitsizlik hüküm sürüyordu
Atatürk’ün Kayseri’ye geldiği 1919 yılı aslında Türk Milleti için
kara yılların arasında yer alıyordu. Yurdun dört bir yanı işgal altındadır.
Türk Ordusu dağıtılmış, elinden silahı ve cephanesi alınmıştır. Halk umutsuz ve
yorgundur. Fakirlik bir yandan, salgın hastalıklar diğer taraftan halkı
yıpratırken, Türk Halkı yurdunun işgal edilişinin derin üzüntüsü içerisindedir.
Ahmet Hilmi Kalaç, o yılların Kayseri’sini anlatırken aslında yurdun genel
durumundan da manzaralar çizmektedir: “Hükümet otoritesi çok
zayıflamış, adeta yok denecek derecede, asayiş bozulmuş, soygunculuk, şekavet
eksik değildi. İaşe darlığı, bilhassa un ve ekmek buhranı şiddetle devam
ediyordu. Ticaret hayatı felç bir halde, herkes bir endişe ve ümitsizlik
halindeydi.” [10]
Bu sıkıntılı dönemde belediye başkanlığı yapmış olan Ahmet Rıfat Bey
(Çalıka) hatıralarında şöyle diyor:“Birinci Dünya Savaşı içinde, akşamdan
ekmek bekleyip sabaha çıkanları, çıkamayıp ölenleri gördüm. Ölenleri kaldırdım
ve kalanların yaralarına merhem olmaya çalıştım. 23.000 nüfusa kadar
Belediyeden ekmek temin etmeye çalıştım. Belediyenin kokmuş olduğu için el
koyup toprağa gömdüğü etleri yiyenleri, salhanede kesilen koyunların kanlarını
dilleri ile yalayanları görmüştüm.”[11]
1918 yılına kadar elde ettiği hububatın büyük bir bölümünü 3. Orduya sevk
eden Kayseri, 400 bin kilo pastırma üreterek yine 3. Orduya göndermişti. Lakin,
evlatlarını cepheye yolladığı için de araziyi yeterince ekememiş ve tarım
rekoltesi de oldukça düşmüştü. 1919 yılında ise kısmen toparlanma olmuş,
merkezde bir önceki yıl 6.857.441 olan hububat rekoltesi 1919 yılında
8.815.851’e yükselmiştir. Yine Bünyan-ı Hamid kazasında 1918 yılında 613.543’e
düşen hububat miktarı 1919 yılında 2.483.707’ye yükselmişti. [12]
İkinci gün… 20 Aralık
1919
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 20
Aralık 1919 Cumartesi gününü Kayseri’de bir kısım ziyaretlerle geçirmişlerdir.
Ziyaret edilen yerler arasında Hükümet ve Belediye Binaları, askeri kulüp,
Kayseri İhtiyat-ı Zabitan Cemiyeti Merkezi ve bazı mektepler vardır.
Pastırmalı Yumurta
Kansu’nun hatıralarına dönecek olursak
Kansu o günün sabahını şöyle anlatmaktadır: “Sabahleyin mükemmel bir
kahvaltı yaptık; evet, mükemmel diyorum, bizim aylardır ki, tere yağı, kaymak,
süt, bal gördüğümüz yoktu. Bu gibi şeylerden mahrum kaldıktan sonra insan bir
gün kavuşursa kıymetleri o zaman daha ziyade artıyor. Paşa, kahvaltıda yine
şakaya başladı. Ev sahibine: ‘Azizim, biz her sabah sütten, kaymaktan bıktık.
Sizin meşhur pastırmanız vardır, üzerine birkaç taze yumurta kırılsa da daha
kuvvetli bir kahvaltı alsak, nasıl olur? Bugün gezeceğimiz yerler var, öğle
yemeğini biraz geç yiyeceğiz!’ ve paşa bana bir göz işareti yaptı. Raşit Ağa:
‘Baş üstüne efendim!” diyerek fırladı gitti. Paşa: ‘Öyle değil mi? Kaymaktan,
sütten, baldan filan bıktık’ deyince bir kahkaha attık. ‘Adi bir çay ile bir
dilim ekmekten ne haber paşam?’dedim. ‘Canım pastırmalı yumurta istedi de onun
için söyledim’ dedi. Beş on dakika geçmeden pastırmalı yumurta geldi. Nihayet
mükemmel bir yemek yedik demektir. Arkadaşlar da birer birer geldiler,
birleştik. Askeri kulübü gezdik; bir küçük mütevazı evdi. Sonra bazı mektepleri
ve Ermeni cemaatine ait mektebi ve papazını gördük. Fakat Kayseri’yi terk etmek
üzereymiş. İleri gelenlerle, işimiz hakkında müzakerelerde bulunuldu.
Kayserililer umumiyetle Kuva-yı Milliyeci ve fedakar ve vatansever insanlardır.
Her şeye hazır olduklarını memnuniyetle müşahede ettik. O gece de misafir
olduğumuz evlerde kaldık.” [13]

Ahmet Hilmi Kalaç
Ahmet Hilmi Kalaç ise 20 Aralık 1919’u şöyle dile getirir:
“Hükümet ve belediyeyi ziyaret ettiler. Halkla ve
bilhassa hocalarla toplu bir halde
görüşmek arzusunu izhar ettiklerinden, başta Kızıklı Hacı Kasım Efendi
olduğu halde, ilmiye sınıfının ileri gelenleri tüccar ve esnaftan bazıları,
Raşit Efendi Kütüphanesi’nde toplandılar. Kütüphaneye gelen hocaların ayrı ayrı
ellerini sıkarak iltifatta bulundu. Memleketin uğradığı haksızlığı, bunu
önlemek için milletçe yapılacak vazifeyi tebarüz ettirdi. Kayseri’de bir de
beyanname neşrederek ertesi gün Ankara’ya müteveccihen yollarına devam
ettiler.” [14]
Raşit Efendi
Kütüphanesindeki toplantı ve Kızıklı Hoca Kasım Efendi
Kayseri insanı Milli Mücadele’ye çok büyük
destek vermiştir. Mustafa Kemal Atatürk’e bu destek Sivas Kongresi öncesi Ahmet
Hilmi Bey tarafından bizzat açıklandığı gibi, Sivas Kongresi sonrasında da 19
Aralık 1919’da Atatürk’ün Kayseri’ye gelişlerinde şehrin ileri gelenleri
tarafından açıklanmıştır.
20 Aralık 1919’da Raşit Efendi
Kütüphanesi’nde Kayseri ileri gelenlerinden Hacılarlı Mustafa Efendi,
Beydayının yeğeni Ahmet Efendi, Nisarizade Abdurrahman Efendi, Taşçıoğlu Mehmet
Bey, Ahmet Hilmi Kalaç, Mehterin Yunus Efendi, Avukat Osman Bey, Tacettin Tacettinoğlu
ve Ahmet Hilmi Güçlü gibi daha şehrin ileri gelenlerinden bir çok insanla
Atatürk görüşmüştür. Kütüphanedeki toplantıda Mustafa Kemal Paşa, hocaların ve
diğerlerinin ayrı ayrı ellerini sıkarak iltifatta bulunmuştur. Memleketin içine
düştüğü bu kötü durumdan ancak, birlik ve beraberlik içerisinde, milletçe
kurtulacağını söylemiş ve onlardan yardımlarını istemiştir. Toplantıda
bulunanlar gerekeni yapacaklarını ve kendilerini destekleyeceklerini Atatürk’e
bildirmişlerdir. [15] Raşit Efendi Kütüphanesi’ndeki bu
toplantıdan sonra Kayseri halkı üzerinde büyük etkisi olan Kızıklızade Hoca
Kasım Efendi’yi evinde ziyarete gitmişlerdir. Bu görüşmede Hoca Kasım Efendi,
Atatürk’e şöyle hitap etmiştir:
-Doğudan mavi gözlü bir zat gelecek ve bu vatanı kurtaracak. Allah’ül-alem, o
zatı muhterem siz olsanız gerektir.
Bu
sözler ve ardından Hoca Kasım Efendi’nin yapmış olduğu dua Atatürk ve
arkadaşlarını son derece memnun etmiştir.
Din adamlarının Heyet-i
Temsiliye’ye takındıkları tavır önemliydi
Heyet-i Temsiliye’ye karşı din adamlarının tavrı çok önemliydi. Özellikle
Kayseri Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığını da yürüten Müftü Ahmet Remzi
Efendi başta olmak üzere Kayseri Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin bütün üyeleri
Atatürk’ü karşılamaya gelmişlerdi. İhtiyat-ı Zabitan Üyeleri, devlet memurları,
Kayseri ulemasında Kızıklı Hacı Kasım Efendi de Ata’yı karşılayanlar arasında
yerini almıştı. Bu da göstermektedir ki, Kayseri şehir olarak Ata’yı
karşılamaya önceden hazırlanmıştır. [16]
Kayseri’deki medreselerde de aynı hazırlığın yapıldığını Dar’ü-l Hilafetü’l-
Aliye Medresesi öğrencisi olan Hakkı Demirtaş’ın ifadelerinden
öğreniyoruz: “Hey’et-i Temsiliyeyi karşılamak için medresede günler
evvel hazırlıklar yapıldı. Medresede Miyaszade Nuh Mehmed Efendi, Ekmek Yemez
Osman Efendi, İmam Ahmet Efendi gibi hocalarımızda bir istek ve sevinç vardı.” [17]
Kayseri Milli Uyanışta
tereddüt değil cesaret göstermişti Biraz gerilere gidelim. Kayseri’de milli uyanışı canlı
tutan bazı şahısları kısaca tanımak gerekli olacaktır. Çünkü, Sivas Kongresinde
Atatürk’le yan yana gelen bir kısım Kayserili şahıs, Kayseri’de boş durmamış ve
önemli çalışmalar yapmışlardı. Yani Kayseri’de Milli Mücadele’nin alt yapısı
oluşturulmuştu.
21 Ağustos 1911’den 2 Nisan 1919’a kadar
Kayseri Müftülüğü görevini yürüten Şeyhü’l-İslam Mustafa Sabri’nin Kayseri’deki
propagandasına izin vermediği için müftülük ve müderrislik görevinden azledilen
Müftü Ahmet Remzi Efendi, 2 Kasım 1919’da Kayseri’den Osmanlı Meclisine mebus
seçildiği halde istifa ederek bu meclise katılmamıştı. [18] Erzurum Kongresi’nden sonra ikinci
bir kongrenin Sivas’ta yapılacağı haberi duyulunca Ahmet Remzi Efendi’nin
önderliğinde elli kişilik bir grup Taşçıoğlu Mehmet Bey’in evinde gizlice
toplanmışlardı. Gizlice diyorum, çünkü zamanın Kayseri valisi Ali Ulvi Bey,
İstanbul yanlısı idi ve Kayseri’de Milli Mücadele yanlılarının faaliyetlerini
büyük ölçüde kısıtlamıştı. Taşçıoğlu Mehmet Bey’in evindeki toplantıda
Katipzade Nuh Naci ile Ahmet Hilmi Bey’in Sivas’a gitmesine karar verilmişti.
Daha sonra İmamzade Ömer Mümtaz Bey de aralarına katılınca üç kişi olmuşlardı. [19] Bu üç delege Sivas Kongresinde Mustafa
Kemal Paşa ile görüşmüşler, Kayseri’ye döner dönmez de Ahmet Paşa İlkokulunda
gizli bir toplantı yaparak Kayseri Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kurmuşlardı.
Seksen kişilik topluluk, aralarından Müftü Ahmet Remzi Bey’i başkanlığa
getirmiş, idare meclisine ise Nuh Naci Bey, Ahmet Hilmi Bey, Mazhar Karakaya,
Faik Seler, Mustafa Ağırnaslı ve Uşaki Osman seçilmişlerdi. [20]
Görülüyor ki 19 Aralık 1919 tarihinden çok
önce Kayseri’deki örgütlenme gerçekleştirilmişti. Milli uyanışın neticesinde
teşkilatlar halkı aydınlatmak için önemli faaliyetler yapmıştı.

Sivas Kongresi
Delegelerinden İmamzade Ömer Mümtaz Bey
Kayseri İhtiyat-ı Zabitan Teavün Cemiyeti’ndeki Toplantı
Birinci
Dünya Savaşında cephelerden ve esaretten dönen ihtiyat zabitleri Kayseri’de
“İhtiyat-ı Zabitan Teavün Cemiyeti”ni kurmuşlardı. Çünkü, o yıllarda Kayseri’de
Adana’nın ve Maraş’ın Fransızlar tarafından işgali şiddetle protesto
ediliyordu. Hatta “Adana’ya Doğru” isimli gazete çıkarılmıştı. Haçın’da
(Saimbeyli) Ermeni mezalimine karşı intikam alayları oluşturulmuştu. İntikam
alayının sayısı İncesu, Bünyan ve Develi’den katılan gönüllülerle 200 atlıya
ulaştı. İntikam Alayı Saat Kulesi Meydanı’nda yapılan konuşma ve dualardan
sonra Haçın’a hareket etti. [21]
1317
doğumlu olan Cemal Hattat, Ömer Çelebi’ye Haçın cephesindeki çarpışmaları
anlatırken “Topu da, makineli tüfeği de Bağdat cephesinden dönen
Mehmet Çavuş’tan başkası kullanamıyordu” demektedir. [22] İşte bu ihtiyat zabitleri cepheden
cepheye koşmuşlardı ve askeri silahları ve harp sanatını çok iyi biliyorlardı.
Başlarında da Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas Kongresinde güvenliğini sağlayan
Mazlum Rasim (Can) Bey vardı. Ekim 1919’da Kayseri’ye dönen Mazlum Rasim Bey,
bu cemiyetin başına getirilmişti. Bu zat, 1911 yılında Kayseri İdadisinde
öğretmenlik yapmış, cesur ve yurtsever bir insandı. [23] Sivas Polis Müdürü iken Kayseri’ye
cemiyetin başına getirilen Mazlum Rasim Bey, o günleri şöyle ifade
etmiştir: “Sivas Kongresi hitama erip de Temsil Hey’eti seçildiği
günün ferdasında (ertesi) her sabah mutat ziyaretlerimin sonucu Mustafa Kemal
Paşa’ya yaparak veda ettim. Niçin ayrılıyorsun dediler. Hey’et-i Temsiliye
seçildi, murahhaslar mıntıkalarına avdete başladılar, ben de Kayseri’ye giderek
hizmete başlamak istiyorum, diye arz ettim. İlk memuriyetim burada başlamıştır.
İdadi muallimi olarak hizmet etmiştim. Talebelerim oradadırlar. Halen de
İhtiyat zabitidirler. Muhiti iyi tanırım. Hizmet için de en iyi saha benim için
orasıdır, diye maruzatımı yaptım. Muvafık buldular. O gün merhum Ruşen Eşref
ile hareket ettik, Kayseri’ye muvasalat ettiğim gün, merhum Ahmet Hilmi Kalaç
ile buluştuk. Onun evinde barındım. Adana’ya Doğru diye bir gazete çıkarmayı beraberce
kararlaştırdık. O da Erciyes gazetesini çıkarmakta idi. Talebelerim olan
gençler beni İhtiyat Zabitan Cemiyeti reisliğine getirdiler.” [24]Zübeyir Kars, bu cemiyetin Kayseri’de
Türk milli uyanışında önderlik ettiğini ifade etmektedir. [25] Hatta o sırada Pozantı taraflarına “av
tüccarı” adıyla kurdukları beş kişilik bir ekip milli uyanışı anlatmak
için propaganda faaliyetine gönderilmişti. [26] Kayseri İhtiyat-ı Zabitan Teavün
Cemiyetinin üyeleri arasında Osman Coşkun, Mazlum Rasim, Bünyanlı Müderris
Mehmed Alim Efendi, Jandarma Zabiti Ratıp Bey, Yedek subaylardan Kemal, İcracı
Şaban ve Naim, Tacettin Tacettinoğlu, Başçavuş Mehmet, Ahmet Efendi, Avukat
Osman Bey, Ahmet Hilmi Kalaç, Mehterin Yunus, Taşçıoğlu Ömer, Nisarizade
Abdurrahman, Sait Feyzioğlu, Cemal Hattat, Tevfik Hocanın oğlu Mehmet Efendi,
Şişlinin Abdurrahman, Nakibin Osman, Ahmet Hilmi Güçlü gibi şahıslar vardı. [27] 20 Aralık 1919’da bu cemiyette yapılan toplantı
oldukça önemliydi. Mustafa Kemal Paşa, burada etkili bir konuşma yapmıştır. Bu
toplantıya katılanlardan biri de 1899 Kayseri doğumlu olan Ahmet Hilmi
Güçlü’dür ve o günkü toplantıyı Ömer Çelebi’ye şöyle nakletmiştir: “Mustafa
Kemal Paşa, Yedek Subaylar Cemiyeti binasına giderek konuşma yaptı.
Konuşmasının yalnız şu kadarını hatırlıyorum: ‘Arkadaşlar,
memleketin mevcudiyeti tehlikededir. Bizim, sizinle sevgi, saygımız cephede
başlamıştır. Yedek Subaylara güveniyoruz, inanıyoruz’ dedi.
Yedek Subaylar da cevaben :‘Emrinizdeyiz, canımızla, kanımızla, sizinle
beraberiz’ dediler. Bina önünde bir de fotoğraf çektirdik.” [28]

Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye
üyeleri Kayseri İhtiyat-ı Zabitan Teavün Cemiyeti Merkezi önündeler. Öndekiler:
Rauf Bey (Orbay), Mustafa Kemal Atatürk ve Hüsrev Bey. Arkadakiler: Hacılarlı
Mustafa Efendi,Beydayının Yeğeni Ahmet Efendi, Nisarizade Abdurrahman Efendi,
Taşçıoğlu Mehmet Efendi, Avukat Osman Bey, Ahmet Hilmi Kalaç, Mazhar Müfit
Kansu, Mehterin Yunus, Sağırhocanın Oğlu, Tacettin Tacettinoğlu, Ahmet Hilmi
Güçlü
21 Aralık 1919 Pazar… Üçüncü Gün…
21 Aralık 1919 tarihinin en önemli hadisesi Anadolu ve Rumeli Müdafa-i
Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adına Kayseri halkına verilen beyanname
olmuştur. Altı kişilik heyet sabah saat dokuzu on geçe Kayseri’den ayrılmıştır.
Mazhar Müfit Kansu, hatıralarında şöyle diyor: “Kayseri’den 21 Aralık
1919 Pazar sabahı hareketle doğruca Mucur’a gidiyorduk. Fakat, hareket dokuzda
olmak lazım gelirken on dakika geç kaldığımızdan hareket müdürü söylenip
duruyordu. Bu on dakikayı birinci on beş dakikalık istirahattan keserek telafi
edeceğini teemmül ile biraz öfkesi geçti. Soğuk çok ziyade idi. Himmetdede
köyünde on beş dakika yerine beş dakikalık bir tevakufla tekrar yola düzüldük.
Öğle yemeği otomobillerde yenecekti. Kayserililerin yolluk olarak verdikleri
börekler, sucuklar, pastırmalar, piliçler her otomobile bu tavakkuf sırası
taksim ve tevzi edildi. Bu defa da kar yerine biraz yağmur yağdı ve nihayet,
yolları kardan ve çamurdan cıvık bir hal aldığından, mukadder saatten iki üç
saat sonra yani gece sekiz buçukta Mucur’a gelebildik.” [29]
Kayseri’den atlılar Topaklı’ya kadar Ata’yı uğurladı
Kayseri’den Ata’ya refakat eden atlılardan Ali Büyükgöncü o günü şöyle ifade
eder: “Mustafa Kemal Paşa, giderken sabahleyin saatin yanında ufak çapta bir
uğurlama töreni yapıldı. Toplantıda şehrin ileri gelenleri vardı. Yola çıkıldı.
Himmetdede’ye yaklaşınca, Paşa, atlılara: ‘Dönün çocuklar, yorulmayın!” dedi. O
zaman atlılardan Germirli Hacı: ‘Paşam, biz sizi yolcu edeceğiz. Bizim
atlarımız yorulmaz” dedi. Topaklı’ya vardık. Kırşehir atlıları gelmişti. Biz
Topaklı’dan geri döndük.”
“Kayseri’nin muhterem ahalisine teşekkür ederiz”
21 Aralık 1919 Pazar gününün en önemli
hadisesinin Mustafa Kemal imzasıyla “Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti
Heyet-i Temsiliyesinin Kayseri Ahali-i Muhteremesine Beyannamesi” adıyla bir
beyanname yayınlaması olmuştur. Kayseri halkına duyulan memnuniyeti ifade eden
nice sözlerin yer aldığı bu beyanname Kayseri için oldukça önem taşımaktadır.
Bu beyanname şu şekildedir: [30]
Anadolu’nun
hayatı iktisadiyesinde ebedi bir mevki-i bülendi olan Kayseri’nin Heyet-i
Temsiliye’ye açtığı aguş-ı samimiyet ve
uhuvvet o kadar hâr, o kadar nevazişkâr oldu ki muhterem Kayserililere aleni bir lisan-ı minnet ve şükran ile hitap etmeye lüzum gördük.
Kadın, erkek, çocuk bütün efradı milleti umumi bir galeyan ve heyecan ile izhar
ettiği teveccüh ve
samimiyet, Heyet-i Temsiliyeyi teşkil eden naçiz fertlerin şahıslarında bilâ istisna her kalbin birleşmiş ve her kuvvetli şahsiyetin itilaf ve irtibat etmiş bulunması cihetiyle pek kıymettar ve pek ulvi mahiyettedir.
Heyet etrafında her çehrede ve her Türk’ten taşan tufanı muhabbet ve samimiyet içinde
hayatını vakfetmiş olduğu mesainin
amel-i milliyeye istinad ettiğini görmekle bahtiyar ve memleketin yegane haris-i tamamiyeti ve milletin
ilk ve son çare-i necat ve selameti olan bu vahdet devam ettikçe istikbalin
telafi-i mafatına behemehal imkan bahşetmeyeceğinden ümitvar
oldu.
Bu tahassüsat ile gaye-i milliyeye daha ziyade kuvvet ve metanetle yürümek için
milletin azim ve imanına istinat ettiğini hissederek müteşekkir kaldı.
Anadolu’nun kalb-i heyecanına bu seyahatimizin ilk merhalesinde Kayseri’de
temas ettik. Bu temasın bıraktığı hatır u hürmet ve merbüdiyeti ve şahsen mütehassis olduğumuz asar-ı uhuvvet ve nezaketin tevlit
ettiği hiss-i şükranı ömrümüz oldukça muhafaza edeceğiz. Gayemize şiddet-i merbudiyetin yüreklerimize bahşettiği hiss-i iftihar ile seyahatimize devam ederken arkamızdan Anadolu’nun
bütün teheyyücatı vatanperveranesini nefsinde en güzel temsil ve tecelli
ettirmişkuvvetli, zeki,
muktedir, samimi bir merkez-i faaliyet mevcut olduğunu daima düşünerek müftehir olacağız.
Bu tahassüsatı ve bu iftihar hislerini bize hissettirdiğinden dolayı Kayseri’nin muhterem
ahalisine teşekküratımızı
alenen takdim ve gayeye müteveccih mesaide daima kalben müttehit kalarak
arzı veda ederiz.
21.12.1919
Kayseri
Anadolu ve Rumeli Müdafa- i
Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namına
MUSTAFA KEMAL
Cemal Hattat’ın anılarından…
Raşit Ağa bana : “Gel, Paşa’nın Hizmetini
gör” dedi
Kayseri’de 1317 (M.1901) yılında doğan Cemal Hattat, o günlere ait
hatıralarında şunları nakletmektedir:
“1918-1919 (yılları), bütün Türk Ulusu için çok kötü geçti. Halkımız
umutsuzluk içinde karanlık günler yaşadı. Kayseri halkı da öyleydi. Mal ve can
emniyeti yoktu. Herkes yarınından emin değildi. Ermeniler, Türklerin evlerine
baskın yaparak kadına, kıza kötülük ediyorlardı. Bir gün de Saraç Mavuş’un
Hamdi Efendi’nin evine kağıt yapıştırarak, kendisini ölümle, karısını dağa
kaldırmakla tehdit etmişlerdi.
Ben o zaman Kayseri Sultanisi’nde (lise) okuyordum. Bir gün bütün
Kayserililer meydanda toplanarak miting yapıldı. Dua edildi. Ve Ermeniler
üzerine yürümek ve baskın yapmak için karar verildi. Herkes evinde ne gibi
silahı varsa aldı. İbrahim Safa ve Şişlinin Abdurrahman Efendiler bu olayda çok
yararlıklar gösterdiler.”
“Doğruca Haçın’a
gittik.”
“Doğruca Haçın’a (Saimbeyli) gittik. Bir top ve bir de makineli tüfeğimiz
vardı. Topu Sivas’tan camız arabasıyla Pilavcı’nın Mustafa Ağa getirdi. Haçın’a
inen tepelerden birisinde cephe tuttuk. Ve ateşe başladık. Ermeniler de silah
ve cephane bol olduğundan bizi kuvvetli ateş altında tutuyorlardı ve bizi köye
yaklaştırmıyorlardı. Topu da, makineli tüfeği de Bağdat cephesinden dönen
Mehmet Çavuş’tan başka kimse kullanamıyordu.
Nihayet bin bir güçlükle topu çalıştırarak ateşledik ve bir büyük isabetle
top kiliseye düştü ve kilise tahrip oldu. Kiliseye sığınmış olan Ermeniler
açıkta kaldılar ve sağa, sola kaçmaya başladılar. Panik baş gösterdi
Ermenilerde. O zaman da makineli tüfekle ateşe başladık.” [31]
Raşit Ağa bana : “Gel, Paşa’nın Hizmetini
gör” dedi
“18 Aralık Perşembe günü memleketin büyüklerinden İmamzade Raşit Ağa, oğlu
Yunus Ağa ile birlikte bana:
-Yarın Mustafa Kemal Paşa gelecek. Sen de gel, Paşa’nın hizmetini gör,
dedi.
Yunus Ağa, benim çok samimi arkadaşımdı. Hem de o evde çok bulunurdum.
19 Aralık Cuma, karlı bir havada sabahleyin ev
derleştirilmeye başlandı. Yunus Ağa ile birlikte biz de verdikleri talimatı
yerine getirmeye başladık. Nihayet o gün sabahleyin şehirden Metahin Mehmet
Ağa, Tacettin Tacettinoğlu Ağa, Nisarizade Abdurrahman, Şişlinin Abdurrahman,
Göncünün Mehmet Ağa, Çıkrıkçının Kadir, Cemal Cenkçi, İcra memuru Şaban ve daha
atı silahı olan 40-50 arkadaş Paşa’yı karşılamak için yürüdüler. Kumarlı ve
Kayırhan’a kadar gidilmiş.
“Halk kurbanlar kesti”
“Paşa’yı karşıladılar. Bu arada Kayseri halkı Necmettin Bey’in evi şehrin
harici idi, oraya gelmiş. Biz de bu evde bekliyorduk. Bu arada Küçük Hacı, deve
kesmiş ve birçok halk kurban kesmişler.
Paşa, sonra kendine ayrılan eve geldi. Köşe odaya yerleşti. Arkadaşları
vardı: Bekir Sami Bey, Mazhar Müfit Bey, Rauf Bey, Faik Seler Bey, İbrahim Safa
vardı. Altı kişilerdi.
Bunlar içerisinden Bekir Sami Bey, Rauf Bey arabaları çöktüğü için
gelememişler. Bunları almak için Talas’tan Taşçıoğlu’nun Mehmet Efendi,
Amerikalılardan bir reo kamyon getirdi. Şoförü Kunduracı Mehmet’ti. Gittiler
arabayı Kızılyokuş’tan çektiler, selamete çıkardılar. Fakat bunlar yokken Paşa
çok üzgündü. Onlar gelmeden yemeğe oturmadı. Onlar da gelince çok neşelendi.
Oturdular, o zamanlar vali, belediye reisi, eşraf-ı mümeyyize, şehrin ileri
gelenleri geldiler, oturdular, sohbet ettiler.”
“Paşa, halkın
üzülmemesini, bu işlerin biteceğini söyledi”
Paşa,
yapacakları hareketten bahsetti. Halkın hiç üzülmemesini, bu işlerin
biteceğini, sureti katiyede kendi sözleriyle söyledi. Ben ve arkadaşım Yunus
Ağa ile birlikte, biz de konuşmaları dinliyorduk.
Bu
sırada yemek geldi. Benden pastırma, leblebiyi tazelememi istedi. Onları da
getirdim. Memnun oldu, sevindi. Bazı şakalı sözler söyledi. Nihayet geç vakit
yatak odalarına çekildiler.
Biz ve
zamanın belediye reisi kapıda nöbetçi kaldık. 20 Aralık 1919. Sabah oldu,
kalktılar, kahvaltılarını yaptılar. Bekir Sami Bey, Rıfat Bey Ulukışla’ya gittiler.
Ulukışla’da eski paşalardan birisi gelmiş. Telgraf Müdürü Şakir Bey’in evinde
misafirmiş. Ali Hikmet Paşa. Bu paşa ile buluşmak istemişler. Bunları ben
konuşurlarken duydum.”
“Paşa,
ne Yunan’ın ne İngiliz’in kalacağını katiyetle söylüyordu.”
“Sabahtan sonra,
yemek, kahvaltı… Yine halkla, eşrafla, tüccarlarla konuştular.Vakit oldu. Raşit
Efendi Kütüphanesine gidildi. Buraya birçok hocalar ve halkın ileri gelenleri
birikmişler. Biz tabii kapını arkasında duruyoruz. Orada konuşuldu. Halkın
müteessir olmamasını, suret-i katiyede bu işin halledileceğini, ne Yunan’ın ne
İngiliz’in kalacağını, suret-i katiyede söylüyordu.
Efendim. Bu
sırada kütüphaneden camiye inildi. Orada topluca namaz kılındı. Namazdan sonra
birçok yaşlılar arasında memleketin hürmet ettiği Kızıklı Hacı Kasım Efendi.
Evinde bulunan Hacı Kasım Efendi’ye heyetçe gidildi. Orada hocayla konuştular.
Ben içeriyi göremediğim için ne konuştuklarını bilmiyorum. Halktan şayi
olduğuna göre bazı şeyler konuşmuşlar. Oradan gelindi. Akşam oldu. Yemeğini
yedi. Gelen halkla konuştu.
21 Aralık
1919. Kayseri halkına teşekkür ve memnuniyetini ifade eden 21 Aralık 1919
tarihli beyannamesini yayınladığı sabahleyin Rauf Bey, Mazhar Müfit Bey, bunlar
üç arkadaş Ankara’ya gittiler.” [32]
Sonuç:
Bu küçük çalışmayla 94
yıl öncesine dönerek tarihi bir hadisenin ayrıntılarını ele almaya çalıştık.
Bugün yaşadığımız şartlar düşünülecek olursa, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak
üzere Türk Milletinin bağımsızlığı için büyük emekler harcayan nice insanımıza,
bu uğurda hayatlarını feda eden aziz şehitlerimize bir kez daha minnet ve
şükranlarımızı sunuyoruz. Kayseri ili olarak yurt sathında yürütülen bu önemli
mücadelede Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ile aynı saflarda yer alan
halkımızla, ulemalarımız, askerlerimiz, memurlarımız, eşrafımız, tüccarlarımız,
din büyüklerimizle Ulu Önder’in yanında yer aldıkları için, o günün şartlarında
her türlü sıkıntıya katlandıkları için gurur duyuyoruz. Ruhları şad ve
mekanları cennet olsun.
Kaynaklar
- Ömer
Çelebi, Atatürk Kayseri’de, Ankara, 1973
- Ziya
Oranlı, Atatürk’ün Şimdiye Kadar Yayınlanmamış Anıları, Ankara,
1967
- Mazhar
Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, TTK
Yayını, Ankara, 1968
- Kayseri
Lisesi 100. Yıl Şeref Belgeseli, C.I, Ankara, 1997
- Zübeyir
Kars, Milli Mücadele’de Kayseri, Kültür Bakanlığı Yayını
Ankara, 1993
- Ahmet
Hilmi Kalaç, Kendi Kitabım, …….., Yeni Matbaa, 1960
- Fahri
Çoker, Türk Parlamento Tarihi, TBMM yayını, c.III
- Ali
Rıza Önder, Kayseri Basın Tarihi, Ankara, 1972
- Ali
Sarıkoyuncu, “Mustafa Kemal ve Milli Mücadele’de Din Adamları”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, sayı: 39
- Hurşit
Çalıka, Kurtuluş Savaşı’nda Adalet Bakanı Rıfat Çalıka’nın
Anıları,İstanbul, 1992
- Süleyman
Beyoğlu, “1914-1922 Yıllarında Kayseri’de Yaşanan Bazı Sıkıntılar”,
II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, KAYTAM yayını,
Kayseri, 1988
- Ali
Sarıkoyuncu, “Milli Mücadele’de Kayserili Din Adamları: Müftü
Ahmet Remzi ve Müderris Mehmed Alim Efendiler”, II. Kayseri ve Yöresi Tarih
Sempozyumu Bildirileri, KAYTAM yayını, Kayseri, 1988
- Bayram
Sakallı, “Milli Mücadele’de Kayseri Yöresinde Teşkilatlanma:
Kayseri ve Develi Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri”, II. Kayseri ve
Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, KAYTAM yayını, Kayseri,
1988
S.Burhanettin AKBAŞ [1]
Yorumlar