A- Tarih Boyunca Azerbaycan
a- Cografî Konumu
Tarih boyunca Azerbaycan için kesin olarak belirlenmis bir sınır belirtmek
güçtür. Türklerin bölgeye yerlesiminden ve Kafkasya ile ran’ın kuzey bölgelerinde
Türkçe’nin aynı lehçesinin konusulmaya baslanmasından sonra her iki bölge için de
Azerbaycan tabiri kullanılmaya baslanmıstır; ancak Azerbaycan kelimesi kimi zaman
sadece ran’ın kuzey kesimleri, kimi zaman Kafkasya Azerbaycanı’ndaki tarihî Arran
ve Sirvan bölgeleri için (Arran, Kür ve Aras nehirleri arasındaki Gence ve Karabag
bölgesini, Sirvan ise Kür Nehri ile Hazar Denizi arasındaki bölgeyi kapsamaktadır),
1918’de burada bagımsız bir devlet kurulması ile de Azerbaycan sınırlarının ran
haricindeki Kafkasya bölgesinde kurulan bu devlete isim olarak kullanılmıstır.
Yüzyıllar içindeki tarihî gelismelere ve egemen olan siyasî otoriteye baglı olarak ülke,
kuzeye, batıya ve güneye dogru çesitli sekilde genislemis ve daralmıstır. Ülkenin
sınırlarını kabaca Türkiye’nin Dogu Anadolu’su ile Hazar Denizi arasında kalan
cografî bölge olarak tanımlamak mümkündür.
Cografî, siyasî ve tarihî gelismeler sonucunda Azerbaycan kuzey ve güney
olarak ikiye ayrılmıs, Aras Nehri ikisi arasındaki sınırı olusturmustur. Kuzey
Azerbaycan’ın sınırları; kuzeyde Dagıstan ve Gürcistan, batıda Ermenistan, güneyde
ran ve doguda Hazar Denizi ile çevrilidir. Güney Azerbaycan ise ran’ın kuzey
bölgesini olusturmaktadır.
Orta Asya ve Hindistan ticaret yollarının üzerinde olması Azerbaycan’ı tarih
boyunca dogu ve batı dünyalarının kavusma noktası haline getirmistir.
b- Adı
26 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
Bölgeyi fetheden Büyük skender’in ölümünden sonra (M.Ö.323) buranın
yönetimi O’nun komutanlarından Atropates’e bırakılmıs, bu kisinin adına izafeten de
bölgeye Atropatana denilmeye baslanmıstır. Bu kelime Sasanîlerin dilinde
Azurbazagan’a, Arapların dilinde de Azerbaycan’a dönüsmüs, Türkler de bu ifadeyi
benimsemislerdir. Genelde kabul edilen bu görüsten baska Azerbaycan kelimesinin
eskiçaglarda bölgede yaygın olan Mecusîlik dini ile ilgili oldugu da ileri sürülmektedir
ki, bu görüse göre de “od” anlamındaki “azer” ve “muhafız” anlamındaki “baygan”
kelimelerinin birlesmesinden olusan “atesin muhafızı” anlamındaki “Azerbaygan”
kelimesi sonradan “Azerbaycan” seklini almıstır.
c- Etnik Yapısı
Azerbaycan, Türkiye gibi çogunlugu Oguz boyundan gelen Türklerin yasadıgı
bir ülkedir. Bölgenin adı Azerbaycan oldugu için burada yasayan Türklere
“Azerbaycanlı” anlamında “Azerî” denmistir. Bu kelime özellikle lhanlılar’dansonra
bölgenin tamamen Türklesmesi üzerine kullanılmaya baslanmıstır.
Sovyetler Birligi’nin ilk kurulus yıllarından 1930’lara kadar Azerbaycan
halkının millî kimligi Sovyet makamları tarafından da “Türk” olarak kabul edilmis
olmasına ragmen daha sonra siyasî sebeplerle Türk adının unutulmasının saglanması
için “Azerî” kelimesi özellikle vurgulanarak, yöre halkının Türk olmadıgı, baska etnik
kökenden, ( lkçaglarda burada yasayan Medlerden) geldigi görüsü zorla kabul
ettirilmeye çalısılmıstır.
Azerbaycan’da nüfusun büyük çogunlugunu Azerî Türkleri olusturmaktadır.
Mesela 1926’da yapılan sayıma göre 2.314.571 olarak belirlenen Azerbaycan
nüfusunun 220.000’ini Ruslar (% 9.50), 282.000’ini Ermeniler (% 12.18), 77.000’ini
Acemler (% 3.32), 41.000’ini Kürtler (% 1.77), 37.000’ini Lezgiler (% 1.59),
28.000’ini Tatlar (% 1.20) ve 1.629.000’ini Türkler (% 70.38) olusturmaktaydı.
Güney’de ise Türklerden baska az sayıda Fars, Ermeni ve Kürt yasamaktaydı. Su anda
ise Daglık Karabag’daki Ermenilerden baska nüfusun büyük çogunlugunu yine
Türkler olusturmaktadır.
d- lkçaglarda Azerbaycan
Milattan önceki dönemlerden baslayarak genelde dogu ve kuzeyden gelip batı
ve güneye giden kavimlerin ugrak yeri olan Azerbaycan, oldukça karısık bir tarihî
gelisim süreci geçirmistir. lkçaglarda Asur-Babil mücadelesi, Perslerle Yunanlıların
ve Makedonyalıların çatısmaları, Parthlarla Romalıların, Sasanîlerle Bizanslıların
mücadeleleri hep bu ülke üzerinde olmustur. Daha sonraki çaglarda yasanan Türk
ÖZET VE TRANSKR PS YON 27
akınları ve Arap-Sasanî, Arap-Bizans savaslarının arkasından Türkmen ve Mogol
akınları ile bir Türk ülkesi haline gelen Azerbaycan, XVI. yüzyıldan itibaren de
Osmanlı- ran, Osmanlı-Rus ve Rus- ran mücadelelerini yasamıstır.
Azerbaycan’a adını veren skender’in komutanlarından Atropates tarafından
kurulan Atropatana Krallıgı eski büyük Medya Devleti’nin mirasçısı olarak kabul
edilebilir. Hızla gelisen ve büyüyen Roma mparatorlugu M.Ö. 68 yılında Azerbaycan
topraklarında hakimiyeti ele geçirmistir. Bugünkü Kuzey Azerbaycan için Romalılar
ve Yunanlılar Albaniya , Araplar da Arran ve Sirvan tabirlerini kullanmıslardır.
Araplar’ın kullanmıs oldukları Arran tabiri Albaniya kelimesinden bozmadır.
Azerbaycan 227 yılında Sasanîlerin eline geçmis ve altı yüzyıl boyunca bu ülke
üzerinde Sasanîler ile Bizanslılar mücadele etmislerdir. Sasanîler, hakim oldukları
dönemde Azerbaycan’a Fars nüfus yerlestirmeye çalısmıslardır.
e- Türklerin Azerbaycan’a lk Gelisleri
Türklerin Azerbaycan’a ilk gelislerinin M.Ö. VII. yüzyılda Sakalar zamanında
oldugu sanılmaktadır. Daha sonra M.S. IV. ve V. yüzyıllarda bölgeye Akhunlar
gelmislerdir. Akhunlar Ermeni kaynaklarında “Haylendurk” adıyla anılmaktadır. Bu
kelimenin sonunda yer alan “durk”un “Türk” kelimesinin degismis sekli olması
ihtimali kuvvetlidir. Akhunlar Azerbaycan’da yerlesmemislerdir. Azerbaycan’da
kalıcı olarak gelip yerlesen ilk Türk kavimleri M.Ö. 120 ile M.S. 503 yılları arasında
buraya gelip yerlesen Bulgar, Hazar, Agaçeri, Saragur ve Sabir Türkleri’dir. Bu Türk
kavimlerine ait cografî yer adları hâla yasamaktadır.
Daha Türklerin bu ilk gelis yıllarında dahi Azerbaycan tamamen bir Türk ülkesi
haline gelmisti. Halife Muaviye’nin “Azerbaycan nedir?” seklindeki sorusuna
“eskiden Türklere ait bir memleket idi” diye cevap verilmesinden bu ilk Türk
yerlesimi sırasında Azerbaycan’ın tamamen Türklerle meskûn bir hale geldigi, fakat
Arap akınlarından sonra bu durumun degistigi anlasılmaktadır.
f- Araplar Döneminde Azerbaycan
Bütün Ortadogu’yu ele geçirip büyük slam devletini kurma pesinde olan
Araplar, 642 yılında Azerbaycan’ı tamamen ele geçirmislerdir. Araplar geldigi zaman
ülkenin önemli bir kısmı Hazar Türkleri’nin elinde idi.
Araplar, Sasanîlerin baskent olarak kullandıkları Erdebil yerine Meraga’yı
baskent yapmıslar, X. yüzyıl’da ise tekrar Erdebil’e dönmüslerdir. Selçuklular baskent
28 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
olarak Tebriz’i, lhanlılar Hülagu zamanında Meraga’yı, Abaka Han zamanında tekrar
Tebriz’i baskent yapmıslardır. Safevîler ise ilk yıllarda Erdebil’i daha sonra da
Tebriz’i baskent olarak kullanmıslardır.
Arapların Azerbaycan’ı ele geçirmelerinden sonra Kûfe, Basra ve Sam
civarından pek çok Arap buraya getirilerek yerli ahalinin toprakları bunlara
verilmistir. Arap yönetimi döneminde Arap göçünden hariç bir de Fars unsurunun
Azerbaycan’a akısı söz konusudur. Fars göçü ilerde o kadar hızlanmıs ve çogalmıstır
ki Arap yönetimi altındaki Azerbaycan’da Fars kültürü her tarafı kaplamıstır; ancak
Azerbaycan’a degismez millî kültürünü kazandıran millet daha sonraki yıllarda bütün
Azerbaycan’ı kaplayacak olan Türklerdir.
Araplardan önce Azerbaycan, bir dil ve medeniyet birligi olmayan çok fakir bir
ülke durumundaydı. 70’ten fazla dilin konusuldugu ülkede Türkler gelene kadar önce
Arapça sonra da Farsça ile bir dil birligi saglananarak ekonomik ve medenî hayatta
atılımlar yapılmıstır. Araplar döneminde Azerbaycan’ın en güzel sehirlerinin Tebriz
ve Mugan oldugu rivayet edilmektedir.
Abbasî Devleti’nin sarsılması ile, Azerbaycan’daki bazı yerli sülâleler, bölgesel
hakimiyetler kurmuslardır. Bunlardan bazıları Sâcîler, Sallarîler, Seddadîler,
Sirvansahlar ve Caferîler’dir.
g- Selçuklular Döneminde Azerbaycan
Selçuklu Türkleri’nin Azerbaycan’da ilk görülmeleri 1015-1021 yılları arasında
Çagrı Bey tarafından bölgeye yapılan akınlarla olmustur. Bölgeye, o sırada
Maveraünnehr’de bulunan Selçukluların lideri Tugrul Bey tarafından gönderilen Çagrı
Bey, akınlar sonunda Azerbaycan’da kendilerine karsı durabilecek bir güç
bulunmadıgını görmüstür. O dönemde yazılmıs tarih kitaplarında “rüzgar gibi uçan
atlar üstünde uzun saçlı, yaylı ve mızraklı” olarak tavsif edilen Türkmenler’in yaptıgı
bu akınlar yerlesme gayesi tasımıyordu. Türkmenler, bölgedeki Ermeniler ve Gürcüler
ile savasarak, bunların bir kısmının ç Anadolu’ya göçmelerine sebep olmuslar ve
daha sonra tekrar Maveraünnehr’e dönmüslerdir.
Selçukluların Azerbaycan’a gelmelerinden önce burada çesitli Türk boyları
bulunmakla beraber çogunlugu Hazar Türkleri olusturmaktaydı.
Selçukluların Gazneli Mahmud tarafından 1028’te yenilgiye ugratılmaları
üzerine, tekrar Azerbaycan’a geldikleri ancak tutunamadıkları görülmektedir. Bu
dönemde Gaznelilerle mücadele halinde olan Selçuklular henüz bagımsızlıklarını
kazanmamıslardı. Gazneli-Selçuklu mücadelesi 1040 yılında Dandanakan Savası ile
ÖZET VE TRANSKR PS YON 29
sonuçlanmıs ve Gaznelilerin kesin yenilgisi ile bagımsız Selçuklu Devleti
kurulmustur.
Türkmenlerin (Oguzlar) kendileri için fütûhat sahası olarak gördükleri
Azerbaycan’a yönelik akınları durmadan devam etmis, nihayet Tugrul Bey 1043’te
Rey sehrine yerleserek, bölgeyi fetih hazırlıklarına baslamıstı. Tugrul Bey’in
Nisabur’u bırakarak Rey’e yerlesmesinin ve burayı baskent yapmasının esas sebebi,
fütûhat alanlarına daha yakın olmak istemesiydi. Tugrul Beg önderligindeki Oguzlar,
bölgedeki yerel sülâleler, Ermeniler, Gürcüler ve Bizans kuvvetleri ile savasmaya
baslamıs ve Anadolu içlerine kadar ilerlemislerdir. Dönemin çagdası olan bazı
tarihçilerin ifadelerine göre Oguzlar burada “kartal gibi süratli” atlar üzerinde
dolasıyorlardı.
Selçuklu sülâlesi içindeki bazı anlasmazlıklar ( brahim Yınal’ın isyanları gibi)
çesitli zorluklara neden olmussa da, Türklerin Azerbaycan’a kesin olarak
yerlesmelerine artık engel kalmamıstı. Tugrul Bey, 1054 yılında, Azerbaycan
üzerinden Dogu Anadolu’ya bir sefer daha düzenledi. Bu seferin amacı Bizans ordusu
tarafından kusatılmıs olan Gence’yi kurtarmaktı. Nitekim Gence ve Tebriz’i ele
geçiren Tugrul Beg, hutbeyi burada kendi adına okutmaya baslamıs ve tarihçi Urfalı
Mateos’un tabiri ile “ates fıskıran kara bulut gibi” Ercis üzerine yönelmisti. Daha
sonra Azerbaycan üzerine yapılacak akınlara Çagrı Bey’in oglu Yakutî
görevlendirilmis ve Azerbaycan bölgesindeki Türkler burada bulunan Bizans
kuvvetlerini hiç rahat bırakmıyarak akınlarına devam etmislerdir.
Sultan Alparslan zamanında, bölgedeki Gürcü ve Ermeni krallıkları tamamen
etkisiz hale getirilerek Selçuklu hakimiyeti saglamlastırılmıstır. Özellikle Ani Ermeni
Krallıgı’nın fethi bütün slâm dünyasında sevinçle karsılanmıs, halife tarafından
Alparslan’a “Ebu’l-feth” ünvanı verilmis ve bundan sonra Bizans mparatoru da
Selçuklular ile anlasma yapmaya mecbur kalmıstır.
Meliksah dönemi ise, Azerbaycan’ın kesin olarak Türk topragı haline geldigi
dönemdir. 1076 yılına rastlayan bu dönemde Türkmenler kesin olarak Azerbaycan’a
yerlesmislerdir. Savtigin yönetiminde gönderilen Türkler, Müneccimbası Tarihi’ndeki
ifade ile “Arran ülkesinin bütün ova, dag, nahiye ve kalelerine yerlestiler”. bn Azrak
bu dönemde Gence için “bir Türkmen sehri”, Türkmen ordusu için de “sayılmaz bir
kalabalık” tabirlerini kullanır. Nasavî’de Arran ve Mugan’daki Türkmenlerin
yogunlugunu anlatmak için “karınca gibi kalabalık” ifadesine yer vermistir.
Harezmsahlar döneminde de Arran Vilayeti’ne “Türkmen yıgınagı” denildigi
görülmektedir.
30 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
Selçuklular zamanında Azerbaycan’da birçok yeni kazalar kurulmus, en önemli
sehir ve kasabalar Türkmenlerin eline geçmistir. Azerbaycan’daki bir çok yer adının
Türkistan’dakilerle aynı olması, buraya gelen Türkmenlerin Türkistan menseli
olduklarını göstermektedir.
Azerbaycan’da Türkmenlerden baska Kıpçak Türkleri de bulunmaktaydı.
Türkmenlerin Azerbaycan’a yerlesmeye basladıkları bu yıllarda kuzeyden gelen
Kıpçak Türkleri’nden bir kısmı Derbent yolu ile Selçuklulara katılmıs ve slam dinine
girmisler, bir kısmı ise Gürcülere iltihak ederek Hrıstiyan olmuslardır.
Büyük Selçuklu Devleti’nin parçalanmasından sonra Azerbaycan bölgesi Irak ve
Horasan Selçuklularının yönetiminde kalmıstır.
h- Atabeyler Döneminde Azerbaycan
Azerbaycan’da bulunan Selçuklu Devleti’nin bazı görevlileri, Selçuklu
hakimiyetinin zayıflamaya baslaması ile, bulundukları yerlerde bagımsızlıklarını ilan
etmeye baslamıslardır. Bu hareket sonucunda ortaya çıkan “Atabeylikler yönetimi”ni
1146’da Gence’de vali olarak bulunurken bagımsızlıgını ilan eden Semseddin ldeniz
kurmustur. Semseddin ldeniz’in baglı oldugu ldenizogulları veya Pehlivanîler adı ile
anılan sülâle 1146-1225 yılları arasında Azerbaycan’da hüküm sürmüstür. Semseddin
ldeniz’e, Gence’de Selçuklu Devleti’nin valisi iken, Sultan Tugrul’un ogluna
mürebbîlik yaptıgından dolayı verilen Atabeylik ünvanı daha sonra kurdugu devlete
isim olmustur.
Atabeyler ( ldenizliler veya Pehlivanîler) hakim oldukları dönemde oldukça
basarılı olmuslar, ilk baskentleri Gence iken daha sonra Tebriz’e tasınmıslardır.
ldenizliler Sirvan ve Irak-ı Acem’i hatta bir ara sfahan ve Rey’i de ele geçirmislerdi.
Yine bu dönemde (XII. yüzyıl) Samahı’da ortaya çıkan Sirvansahlar sülâlesi
ise XIV. yüzyıla kadar hüküm sürmüstür.
Harezmsahların Azerbaycan’ı istilası da yine bu Atabeyler dönemine
rastlamakta olup Harezmsahlı Celaleddin, Azerbaycan’da Gürcülere, yerel
Atabeylere ve Mogollara karsı mücadele etmis; bu mücadele neticesinde Mogollar
Harezmsahlar egemenligine son vermislerdir. 1231 tarihinde Harezmsahlı
Celaleddin’in ordusunun Mogol kuvvetlerine Diyarbakır’da yenilmesi ile
Azerbaycan’da Mogol egemenligi dönemi baslamıstır.
ı- lhanlılar Döneminde Azerbaycan
lhanlılar, Azerbaycan’a tam olarak 1230 yılından sonra girmislerdir. lhanlıların
Azerbaycan’a girmeleri bu ülkenin Türklesme sürecinin son safhasını olusturmustur.
ÖZET VE TRANSKR PS YON 31
Azerbaycan’ın kesin olarak Türklesmesinin lhanlılar zamanında tamamlandıgı
söylenebilir. Dogu’dan gelen Mogol ve Türk asiretleri bölgedeki yerli halkı
uzaklastırarak, onların bıraktıkları yerlere kendileri yerlesmislerdir. Hülagu Han
zamanında Mogollar ile beraber gelen nüfus iki milyon civarındadır. Hülagu Han yerli
kavimler ilerde hak iddia edemesinler diye onlara ait herhangi bir iz bırakmamak
düsüncesindeydi. Bu düsünceden hareketle Mogollar, yerli halkı uzaklastırmak için
agır sartlar altında askere alınmaları, vergilerinin yüklü olması, ziraat alanlarının
askerlere ikta edilmesi gibi çesitli yöntemler uygulamıslardır. Böylelikle Mogollar ile
birlikte Azerbaycan’a gelen Türkler zamanla burasını bir Türk ülkesi haline
getirmislerdir. Yerli kültürler çok yogun olarak gelen Türk kütleleri karsısında hiçbir
varlık gösterememisler ve Türk kültürü ülkenin her yanına hakim olmustur.
Azerbaycan’da ilk dönemlerde daha yaygın olan Dogu Türkçesi, Türkmen
unsurunun gittikçe kuvvetlenmesi üzerine giderek Türkmen lehçesine dönmeye
baslamıstır. Zamanla Türkmen, Kıpçak ve Dogu Türkçeleri’nin kaynasması üzerine
ortaya Azerî lehçesi çıkmıstır.
Daha önceden Azerbaycan’a gelmis oldugu yukarda ifade edilen bazı Türk
boylarının da bu Türkmen kütlesi içinde erimesi ve daha sonra Timur döneminde
Anadolu’dan da bazı Türkmen asiretlerinin Azerbaycan’a gönderilmeleri ile buradaki
Türkmen unsuru daha da güçlenmistir.
Türk-Mogol döneminde Azerbaycan’ın hem nüfusu artmıs hem de sehir hayatı
canlandırılarak ülke senlendirilmistir. Tebriz ve Meraga sehirleri büyümüs, imar isleri
büyük önem kazanmıstır. Sehirlesmeye paralel olarak ilim, sanat ve kültür hayatında
önemli atılımlar yapılmıs, her konuda çok önemli ilim adamları ve sanatçılar
yetiserek, degerli eserler ortaya konmustur. lhanlılar döneminde Çin, Hind ve Avrupa
kültürlerinin Azerbaycan üzerinde karsı karsıya geldigi ve bu durumun Azerbaycan’ın
ilim ve medeniyet alanlarında ilerlemesine önemli katkıda bulundugu söylenebilir.
lhanlılardan sonra kısa bir süre Altınordu egemenligi altında kalan
Azerbaycan’da 1358’ten itibaren Celâyirliler hakim olmus ve bu durum, Timur’un
1383-84’te Azerbaycan’ı almasına kadar sürmüstür. Timur, Azerbaycan’ı
Ortadogu’daki faaliyetleri için bir üs olarak kullanmıs ve Karabag, Timur’un
ordularının kıslagı olarak degerlendirilmistir.
Timur’un ölümünden sonra Azerbaycan, 1407’de bölgede yeni bir güç olarak
ortaya çıkan Karakoyunluların egemenligi altına girmis, 1467’deki Karakoyunlu-
Akkoyunlu savasından sonra ise Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Azerbaycan’a
hakim olmustur.
32 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
lhanlılardan sonra Azerbaycan’da Türk nüfus mütemadiyen artmaya devam
etmis ve Karakoyunlu-Akkoyunlu Türkmen devletleri zamanlarında Azerbaycan Türk
nüfus açısından en yogun dönemini yasamıstır. Ülkedeki Türk nüfusun genis bir
sahaya dagıtılması Timur ve Akkoyunlu Devletleri zamanlarındaki siyasî gelismelerin
bir sonucu olmustur. Bazı Türkmen kabilelerinin itaat etmek istememeleri üzerine
bunlar Azerbaycan’ın her tarafına dagıtılmıs, bunun sonucunda Azerbaycan tamamen
Türklerle meskûn hale gelmistir.
j- Safevîler Döneminde Azerbaycan
Uzun Hasan’ın ölümünden sonra ortaya çıkan karısıklıklar üzerine Akkoyunlu
Devleti yıkılmıs ve ran’da Safevî hanedanını kuran Sah smail Azerbaycan’ı da ele
geçirmistir. Bu sırada kuzeydeki Sirvan bölgesinde Sirvansahlar sülâlesi hüküm
sürmeye devam ediyordu. Bu sülâle zamanında ülke çok gelismisti. Fakat
Sirvansahlar ülkesi de kısa zamanda Safevî egemenligi altına girmistir.
Azerbaycan tarihinde önemli bir yer isgal eden Safevî Devleti’nin temeli,
Akkoyunlular zamanında, Erdebil civarında yasayan ve sünnî olan Seyh Safiyyüddin
Erdebilî ve müridleri tarafından atılmaya baslanmıstır. Seyh Safiyyüddin Erdebilî’nin
1334’de ölmesinden sonra kurdugu Safeviyye Tarikatı uzun süre sünnî özelligini
korumus, ancak Safiyüddin’in torunu olan Hoca Ali (1392-1429) zamanında siîlige
meyletmeye baslamıstır. Hoca Ali, Timur ile kurdugu iyi iliskiler sonucu
Anadolu’nun Türkmen ahalisi üzerinde de önemli rol oynamıstır. Tarikatın tamamen
siyasî bir özellik kazanması Hoca Ali’nin torunu olan Seyh Cüneyd zamanında
olmustur. Siîligin atesli bir propagandacısı olan bu zat, Anadolu’da siîlik temeline
dayalı bir devlet kurmaya bile kalkmıs ancak basarılı olamamıstır. Daha önceden
Karakoyunlu ülkesinden kovulan Seyh Cüneyd, Anadolu’da da barınamadıgından
Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kızkardesiyle evlenerek burada daha rahat hareket etme
imkânı bulmustur. Seyh Cüneyd’in ölümünden sonra yerine geçen oglu Seyh Haydar
da Uzun Hasan’ın kızıyla evlenerek itibarını arttırmıs ve bu sayede Akkoyunlu
sarayının içinde rahatça hareket etme imkânı bulmustur. Seyh Haydar’ın, elde etmis
oldugu bu imkânlar neticesinde Akkoyunlu yönetiminin zayıf oldugu Karabag ve
Mugan bölgesinde hakimiyet tamamen O’nun eline geçmistir.
Sünnî olan Sirvanlılara karsı büyük bir nefret duyan Seyh Haydar, Sirvan’a
yaptıgı bir seferde öldürülmüs ve oglu smail de hapsedilmistir. Akkoyunlu
hükümdarı Sultan Yakub’un ölümüyle ortaya çıkan karısıklık sırasında smail
hapisten kurtulmus, agabeyi Sultan Ali ölünce tarikatın basına geçmis ve 1502’de
ÖZET VE TRANSKR PS YON 33
Nahçıvan’da Akkoyunlu ordusunu maglup ederek kendisine candan baglı Anadolu
Türkmenleriyle birlikte Akkoyunlu yönetimini devirip Safevî Hanedanı’nı kurmustur.
Böylece ran’da da siyasî birligin kuruldugu görülmektedir.
Safevîler döneminde Azerbaycan’da, hemen hepsi siî olmak üzere, Erdebil ve
Mugan çevresinde Ustaclu, Samlu, Tekelü, Baharlu, Dulgadurlu, Avsar, Kavanlu,
Kozanlu, Kaçar, Varsak; Karabag’da Cevansir ; Derbend civarında Hamaslı,
Musullu, Kırhlu, Bayat ; Serav’da Esperlü ; Ahıska’da Kazak ; Sirvan’da Alpavut gibi
Türkmen boyları yer alıyordu. Safevîlerin baskentlerini sfahan’a nakletmelerinden
sonra çok fazla güvendikleri bu Türkmenleri Orta ve Güney ran’a, hatta Özbekler’e
karsı kullanmak üzere Horasan’a götürdükleri görülmektedir. Sah smail, yönetimi
altındaki bu Türkmen boylarına çok önemli mevkiler vermistir.
k- Azerbaycan Üzerinde Osmanlı-Safevî Mücadelesi
Osmanlılar, kendileri için her zaman büyük bir rakib olarak gördükleri
Safevîlerle devamlı mücadele halinde olmuslardır. Bu yüzden Osmanlı orduları sık sık
Azerbaycan’a girmek zorunda kalmıstır. Azerbaycan, Safevîler tarafından Osmanlı
Devleti’ne karsı bir üs ve propaganda merkezi olarak kullanılmıstır. Safevî Devleti,
Türkmenleri kullanarak Kızılbaslık (Siîlik) propogandası yapmayı devlet politikası
haline getirmistir. Safevîlerin sürekli mezhep kıskırtıcılıgı ve ayrımı yapmaları ve
yöre halkının sikayetleri Osmanlı Devleti’ni Safevîler üzerine sefer yapmaya mecbur
etmistir. Azerbaycan, bu yüzden Osmanlı ve Safevî devletleri arasında devamlı el
degistirmistir.
Azerbaycan üzerinde Osmanlı ve Safevî Türk devletleri arasındaki mücadelenin
tarihî gelisimi ana hatlarıyla söyle sıralanabilir:
*Yavuz Sultan Selim, 1514’te Tebriz’i ele geçirdikten sonra buradaki Safevî
hazinesini ve bazı sanatkârları stanbul’a sevkederek geri çekilmistir.
* brahim Pasa, Yavuz’un geri çekilmesiyle Safevîlere geçen 1534’teTebriz’i
tekrar almıs ve Kanunî, Irakeyn Seferi’nde bütün Azerbaycan’ı fethetmis, fakat kısın
Azerbaycan’da kalmayı uygun bulmayarak stanbul’a dönmüs, böylece Tebriz tekrar
Safevîlerin eline geçmistir.
*Kanunî, 1548’te Tebriz’i bir kere daha fethetmistir.
*1549’da Erzurum’a kadar giden Kanunî, Vezir Ahmed Pasa’yı Gürcistan
üzerine göndermistir.
34 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
*1554’te Osmanlı ordusunun Macaristan’da bulunmasından faydalanan Sah
Tahmasb’ın Dogu Anadolu’ya saldırısına karsılık olmak üzere Osmanlılar da
Nahçıvan, Revan ve Karabag’ı tahrip edip Erzurum’a çekilmislerdir.
*1555’te Osmanlılar ile Safevîler arasında Amasya Anlasması yapılmıs ve bu
devletin Azerbaycan üzerindeki hakkı kabul edilmistir.
Kanunî Sultan Süleyman’ın bütün bu seferlerin sonunda esas elde etmek istedigi
sonuç, Azerbaycan’da sünnî Sirvansahlar egemenligini tekrar kurmaktı. Ancak
savasların çok fazla uzaması ve Osmanlı Devleti’nin batıda da bir çok meselesi
bulunmasından dolayı bu emel gerçeklesememis ve Amasya Anlasması ile
Azerbaycan’ın bir çok yerleri Safevîler’e terkedilmistir.
*III. Murad zamanında 1578 seferi ile bütün Azerbaycan tekrar Osmanlı
hakimiyeti altına alınmıstır. Bu seferin açılmasında Safevîlere karsı ayaklanan Sirvan,
Dagıstan ve Tiflis hanlıklarının yardım istegi etkili olmus; bölgeye gönderilen Lala
Mustafa Pasa bütün Güney Kafkasya’yı ele geçirmistir (Konu ile ilgili olarak bkz.
belge nr. 1).
*1585’de Özdemiroglu Osman Pasa’nın Tebriz’i ele geçirmesiyle bütün
Azerbaycan Osmanlı yönetimi altına alınmıstır. Sirvan Valisi Özdemiroglu Osman
Pasa ile halefi Ferhat Pasa’nın basarılı faaliyetleri Azerbaycan’ın fethinde çok
önemli bir rol oynamıstır. Kırım Hanlıgı ve Nogaylar da bölgedeki Osmanlı
faaliyetlerine yardımcı olmus ve büyük katkılar saglamıslardır (Bkz. belge nr. 1).
Özellikle Özdemiroglu’nun bölgenin fethindeki gayretleri ve basarısı stanbul’da da
takdir görmüs ve Özdemiroglu bu basarısından dolayı sadrazam yapılmıstır.
Osmanlı Devleti’nin bu yıllarda esas maksadı, bölgede kalıcı olmak suretiyle,
Safevîlerin Azerbaycan’ı Osmanlı aleyhine bir propaganda merkezi haline
getirmelerini önlemekti.
*Bir yandan Osmanlılar, öte yandan Orta Asya’daki Özbek Devleti tarafından
sünnî kıskacına alınan Safevîler, Osmanlılar ile anlasma yapma mecburiyetinde
kalmıslar ve 1590 yılında iki devlet arasında anlasma imzalanmıstır. Bu anlasma ile
Seki, Sirvan ve Karabag Osmanlılarda kalmıstır.
Safevîler bu anlasmadan sonra içerde ayaklanan emîrler konusunu ve Özbek
meselesini halletmisler, Osmanlı baskısından kurtulmak için de baskentlerini
Kazvin’den sfahan’a tasımıslardır.
ÖZET VE TRANSKR PS YON 35
*Anadolu’da ortaya çıkan Celâlî isyanları ile Osmanlı Devleti’nin buradaki
egemenligi sarsılmıs ve bundan faydalanan Sah Abbas 1603’te Azerbaycan’ı tekrar ele
geçirmistir.
*1605 yılında Sark Seraskeri Cagalazade Sinan Pasa’nın Azerbaycan’ı geri
alma tesebbüsü basarılı olamamıs ve Urmiye Gölü civarındaki savas yenilgi ile
sonuçlanmıstır. Sah Abbas, Erdebil, Gence ve Sirvan’ı ele geçirerek zaman zaman da
Celalî isyancılarına yardım etmistir.
*1610 yılında Kuyucu Murad Pasa ran üzerine sefere gönderilmis, iki ordu
Tebriz yakınlarında karsı karsıya gelmis, ancak Sah Abbas’ın teklifi ile savas olmadan
ran’dan yıllık bir vergi alınması kabul edilerek ordu geri çekilmistir. Fakat bu vergi
sadece bir kere verilmis ve Sah Abbas daha sonra “Men barâca mı kesilsem gerek”
diyerek taahhüdünü yerine getirmeyi reddetmistir.
*Yukarıda belirtilen hadiseden baska ran’a elçi olarak gönderilen ncili
Çavus’un iki sene boyu ran’da tutulması, Kırım Hanı’nın tesviki ve Dagıstan ile
Sirvan halklarının sikayetleriyle ran üzerine 1617’de bir sefer daha açılmıs, fakat
beklenen sonuçlar bu defa da alınamayınca Serâb Anlasması imzalanmıstır (1618).
Bu anlasmada Amasya Anlasması’nda belirlenen sınırların muhafaza edilecegi ve
ran’ın yıllık vergi konusundaki taahhüdünü yerine getirip, Dagıstan bölgesine de
saldırmayacagı hususları yer almaktaydı.
*1635’te IV. Murad, Abaza isyanına yardım ettikleri için Safevîleri
cezalandırmak amacıyla Revan ve Tebriz’e sefer düzenlemis ve buraları tahrip ettikten
sonra geri dönmüstür. IV. Murad dönemindeki önemli bir hadise de ran ile
Türkiye’nin bugünkü sınırlarını belirleyen Kasr-ı Sirin Anlasması’nın 1639 tarihinde
imzalanmasıdır. Bu anlasmaya göre Irak-ı Acem Osmanlı Devleti’nde, Revan bölgesi
ise ran’da kalıyordu. Her iki devletin de daha sonra elden çıkardıgı topraklar hariç
bugünkü ran-Türkiye sınırı bu anlasmada belirlendigi sekliyle muhafaza
edilmektedir.
*III. Ahmed döneminde 1714 yılında yine Sirvan ve Dagıstan halklarının istegi
üzerine Safevîlerin mezhep kıskırtıcılıgı politikasına son vermek amacıyla bölgeye
sefer düzenlenerek Revan ve Karabag ilhak edilmis, Tiflis ve Samahı’ya valiler tayin
olunmustur.
* ran’daki Safevî yönetimi bu dönemde yaklasık 30 senedir devam eden çesitli
karısıklıklarla ugrasmıs, bu zaman zarfında ülkenin her tarafında isyanlar bas
göstermistir. Bu isyanlar neticesinde Dogu Afgan Türkleri Kandehar’ı ele geçirip bir
36 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
hükümet kurmuslar ve Safevî yönetimini rahatsız etmeye baslamıslardır. Batı’da ise
Sirvan’ın sünnî ahalisi ran yönetimi için devamlı bir huzursuzluk kaynagı olmustur.
ran’da bu karısıklıklar meydana gelirken Rusya da 1720’den sonra Hazar
Denizi kıyılarını ele geçirmeye baslamıstı. Osmanlı Devleti ise, Rusya’nın Osmanlı
Devleti’nin dogu sınırlarını çembere alması anlamına gelen bu gelismeden rahatsız
olarak 1722 yılında Azerbaycan üzerine sefer düzenlemis ve Köprülü Ahmed Pasa
tarafından Tebriz, Revan, Gence, Erdebil ve Karabag ele geçirilmistir. Böylece
Osmanlı Devleti ile Rusya Azerbaycan üzerinde karsı karsıya gelmislerdir. Fakat her
iki devlet te bu tarihlerde bir savasa girmeyi göze alamadıgından, aralarında 1724
yılında stanbul Anlasması imzalanmıstır. Bu anlasmaya göre Hazar Denizi kıyıları
Rusya’ya, Tiflis, Tebriz, Revan, Gence ve Karabag Osmanlı Devleti’ne bırakılmıstır.
Bu arada 1723 yılında, Sirvanlıların basına geçen Hacı Davud, Samahı, Sabran, Ereç
gibi yerleri zabtettikten sonra Osmanlı Devleti’ne iltihak etmis ve Sirvan Eyaleti
kendisine yurtluk ve ocaklık olarak verilmistir (Bkz. belge nr. 2, 3, 7). Bu
gelismelerden en büyük zararı gören ise Safevî Devleti olmustur.
l- Nadir Sah Döneminde Azerbaycan
* ran’ı bu karısık dönemden çıkaran ve bölge üzerinde eski nüfuzunu saglayan
kisi Nadir Sah’tır. Avsar Türkmenleri’nden olan Nadir Sah’ın Azerbaycan tarihinde
önemli bir yeri vardır. Esas adı Nadir Ali olan Nadir Sah bu dönemde ran’da
hakimiyet kurmus olan Afganlı Esref Han’ı devirip düzeni yeniden saglamayı
basarmıstır.
Nadir, o zamanki ran Sahı Tahmasb’ın zayıf bir kisilige sahip olmasından da
istifade ederek temayüz etmistir. Safevî Devleti’nin düsmanlarıyla yaptıgı birçok
mücadelede önemli basarılar elde etmis ve Sah Tahmasb tarafından Horasan,
Mazenderan, Yezd, Kirman ve Sistan valisi olarak tayin edilmistir. Gücü ve önemi
giderek artan Nadir, Azerbaycan ahalisini Osmanlı Devleti aleyhinde kıskırtmıs ve
stanbul’a elçiler göndererek Osmanlının elinde bulunan ran’a ait oldugunu iddia
ettigi yerleri geri istemistir. Bu isteginin cevabının gelmesini bile beklemeden taaruza
geçerek Nihavend, Hemedan ve Tebriz’i isgal etmistir. Bu dönemde Nadir’in devlet
içinde devlet gibi hareket ettigi, Sah Tahmasb’ı pek dikkate almadıgı görülmektedir.
Osmanlı Devleti’nin içerde yasadıgı karısıklıklar da Nadir’in basarılarına katkıda
bulunmustur.
ÖZET VE TRANSKR PS YON 37
Nadir’in bu hadiselerden sonra Afgan meselesi ile ugrasmak için Herat tarafına
gitmesinden faydalanarak ran’da yeniden otoritesini kurmaya çalısan Sah Tahmasb,
1731 yılında Revan’ı iki defa muhasara ettiyse de her ikisinde de yenilgiye ugramıstır.
Azerbaycan’dan vazgeçmek niyetinde olmayan ve o sıralarda Patrona Halil isyanından
kaynaklanan iç karısıklıkları atlatmıs olan Osmanlı Devleti ise aynı yıl Hekimoglu Ali
Pasa komutasındaki bir ordu ile bölgeye sefer düzenlemistir. Bu sefer sırasında
Osmanlı ordusuna yardımcı olması için Sirvan Hanı’na da bir name-i hümayun
gönderilmistir (Bkz.belge nr.7). Sefer sonunda Tebriz geri alınmıstır. ran’ın, Osmanlı
Devleti karsısında ugradıgı bu kayıplar Nadir’e Sah Tahmasb karsısında yeni kozlar
vermis, bu kayıpları kabul etmeyen Nadir, savas için yeniden hazırlıklara baslarken
Sah Tahmasb’ı da tahttan indirerek yerine henüz daha bir yasında bile olmayan oglu
III. Abbas’ı, geçirmistir. Bu sekilde ülkenin yönetimi dogrudan Nadir’in eline
geçmistir.
Fakat Osmanlı Devleti bu sefer sonunda Tebriz’i ele geçirmis olmasına ragmen,
1732 yılında imzalanan anlasma ile iki devlet arasında Aras Nehri sınır olarak kabul
edilmis ve Sirvan bölgesi Osmanlı Devleti’nde kalırken Tebriz ran’a bırakılmıstır.
Tebriz aynı sene Van Valisi Rüstem Pasa tarafından tekrar alınmıs, fakat Nadir
1734’te Tebriz’i ve hatta Sirvan’ı geri almaya muvaffak olmustur. Nadir, Tebriz’in ele
geçirilmesinden sonra Azerbaycan üzerine sefere çıkmıs, Osmanlıların vali tayin ettigi
Gazi Kumuk Hakimi Sürhay üzerine yürümüs ve sonra da Gence önlerine gelmistir.
Bu seferin sonunda Gence, Tiflis ve Revan Nadir’in eline geçmistir. Nadir,
Azerbaycan’ı ele geçirdiyse de Dagıstan’da otorite kuramamıstır.
Nadir elde ettigi bu basarılardan sonra 8 Mart 1736 tarihinde dogrudan ran
tahtına oturmustur. Daha sonra 1741’de Dagıstan üzerine bir kez daha sefere çıkmıs,
Dagıstan Hakimi olan Semhal’e, Karakaytak Hakimi Usumi’ye ve Gazi Kumuk
Hakimi Sürhay’a bas egdirmis fakat yine de Dagıstan üzerinde istedigi hakimiyeti
kuramamıstır. Bu arada Ruslar da Nadir Sah’a karsı tedbir almaya devam etmislerdir.
Nadir Sah’ın üzerinde en çok durdugu konulardan biri de Caferîligin besinci
mezheb olarak kabul edilmesini saglamak idi. Fakat, Osmanlı Devleti, kimi isteklerini
zaman zaman kabul etmekten çekinmedigi Nadir Sah’a bu konuda taviz vermemistir.
Daha önceki dönemlerde de oldugu gibi III. Ahmed ve I. Mahmud zamanlarında
da Azerbaycan’ın kesin olarak ele geçirilmesi Osmanlıların ana siyaseti olmus, fakat
burası üzerinde büyük hesapları ve çıkarları olan Rusya ve özellikle Nadir Sah’ın
basarılı yönetimi altındaki ran, Osmanlı Devleti’nin bu hedefe ulasmasına mani
olmuslardır.
38 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
Azerbaycan’da küçük hanlıkların ortaya çıkması Nadir Sah’ın ölümünden sonra
olmustur. Bu dönemde siyasî ortamın iyice karısması, ran’ın Nadir Sah’ın ölümüyle
Azerbaycan üzerindeki etkisinin azalması, Osmanlı Devleti’nin bir çok degisik sebep
yüzünden artık Azerbaycan ile ilgilenememesi ve daha sonraki yıllarda burasını
bütünüyle isgal edecek olan Rusya’nın henüz bölgeye tam olarak yerlesememis olması
ve ayrıca bölgedeki tarihî, etnik, siyasî, kültürel ve cografî sartlar yüzünden
Azerbaycan’da bir birlik bulunmaması, ömürleri yaklasık elli sene kadar olacak olan
Azerbaycan Türk hanlıklarının dogmasına sebep olmustur.
B- Azerbaycan Hanlıkları
Aras Nehri’nin iki tarafında kurulmus olan bu hanlıklar, ran kaynaklarında
“Hanât-ı Azerbaycan” diye anılırdı. Azerbaycan XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasında
Safevîler ve Osmanlı Devleti arasında el degistirip durmus, Nadir Sah’ın ölümünden
sonra (1747) dogan siyasî otorite boslugundan dolayı bölgede bagımsız hanlıklar
ortaya çıkmıstır. Bu hanlıkları kuranlar ise bölgelerinde hakim olan nüfuzlu asiret ve
kabile beyleri ya da Türkmen oymak reisleriydi. Bu hanlıklardan Gence Hanlıgı
Ziyadogulları, Seki Hanlıgı Hacıçelebiogulları, Sirvan Hanlıgı Mustafa Hanogulları,
Karabag Hanlıgı Cevansır Türkmen beyleri tarafından kurulmustur. Nadir Sah’tan
sonra ran’a hakim olan Kaçar sülalesi, egemenligini Aras Nehri’nin kuzeyine
yayamamıstır. Böylece Azerbaycan hanlıkları, XIX. yüzyılın baslarında Rus isgaline
ugrayana kadar bagımsızlıklarını devam ettirmislerdir. Ancak bu hanlıklar bagımsız
olmalarına ragmen, yine de ran ve Osmanlı Devleti’nin kontrolü altında varlıklarını
sürdürmüslerdir.
Hanlıklardan bazılarının kimi zaman digerlerine göre daha fazla geliserek
bölgede tam bir hakimiyet kurmak istedikleri zamanlar olmustur. Kubalı Feth Ali
Han’ın, Sekili Hacı Çelebi Han’ın, Karabag Hanlıgının kurucusu Penah Han’ın bu
yönde gayretleri görülmektedir.
XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın baslarında Kafkasya’yı isgal etmeye
baslayan Rusya’nın (Bkz. belge nr. 62) baslıca hedefi bu hanlıkları ele geçirmek
olmustur. Kafkasya’yı ele geçirmeyi mutlak bir zaruret olarak degerlendiren Ruslar,
isgallerini kolaylastıracak her türlü yola basvurmuslardır. Tiflis sehrini Kafkasya’daki
ana karargâhları olarak seçen Rus kuvvetleri, bölgede daha saglam bir sekilde
yerlesebilmek için, Moskova ile Tiflis arasındaki gidis-gelisi kolaylastırmanın bir
ÖZET VE TRANSKR PS YON 39
mecburiyet oldugunu görerek çok zor sartlar altında da olsa bu arada bir yol
açmıslardır (Bkz. belge nr. 24).
Ruslar’ın Kafkasya’yı ele geçirmelerinde bölgedeki Gürcü hanlarından
sagladıkları destegin ve yaptıkları isbirliginin çok önemli rolü bulunmaktadır (Belge
nr. 49, 50). Osmanlı Devleti de Rusya’nın bu faaliyetlerine karsılık, bölgenin
savunmasına yönelik gerekli hazırlıkları ihmal etmemis (Belge nr. 30) ve gerek
Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki faaliyetlerini gerekse hanlıkların bu faaliyetlere
karsı gösterdikleri tepkileri dikkatli bir sekilde izlemistir (Belge nr. 30, 31).
Rusya’nın Azerbaycan bölgesindeki iki büyük rakibi olan Osmanlı ve ran
devletleri karsısında basarılı olabilmek için, bunlardan birini müttefik olarak yanına
almak suretiyle digerini etkisiz hale getirmek politikasını izledigi görülmektedir (Bkz.
belge nr. 63). Aynı siyaset bölgenin diger güçlü devleti ran tarafından da Rusya’ya
karsı uygulanmak istenmistir (Belge nr. 73).
Osmanlı Devleti’nin bu yıllarda Kafkasya ve Azerbaycan meseleleriyle
ilgilenememesi ve bu bölgeden çekilmek zorunda kalması; ran’ın ise iç karısıklıklara
düserek Rusya’ya karsı koyamaması, bagımsızlıklarını yeni kazanan Azerbaycan
hanlıklarının bu güçlü devlete karsı duracak güce sahip olamamalarından dolayı,
Rusya XIX. yüzyılın ortalarında bütün Azerbaycan’ı eline geçirmistir.
Rus isgaline karsı hanlıklar hiç bir yerden yardım alamamalarına ragmen çok
önemli direnisler göstermislerdir. Gence Hanı Cevad Han’ın Rus isgalcilere karsı
yaptıgı savunmada gösterdigi kahramanlık ve en sonunda elinde silahıyla sehit
düsmesi buna önemli bir örnek teskil eder.
Hanlıkların Ruslara ve ran’daki Kaçar Hanedanı’na karsı yürüttükleri
mücadele sonucu bölge ekonomik ve siyasi açıdan büyük sarsıntı geçirmis, 1673’te
550.000 nüfusu ile büyük bir sehir olan Tebriz, 1809’da 30.000 nüfusa sahip bir
kasaba haline gelmistir.
Rusya ve ran tarafından 1813’de imzalanan Gülistan Anlasması’na göre
Derbend, Kuba, Bakü, Lenkeran, Sirvan, Seki, Gence ve Karabag hanlıkları ile Ilısu
Sultanlıgı üzerindeki hakimiyet hakkı Rusya’ya bırakılmıstır.
1826’da Rusların Revan Hanlıgı’na taarruzlarına ranlıların Tiflis’in isgali ile
karsılık vermesi üzerine, Rusya ile ran arasında savas tekrar baslamıs ve bu arada
Bakü, Gence, Seki ve Karabag’da Rusya’ya karsı ayaklanmalar olmustur. Savasta
önemli basarılar elde eden Rusya, Aras’ın güneyine geçerek Makü, Hoy, Selmas gibi
yerleri aldıktan sonra Tebriz’i de ele geçirmistir. Rusya bu seferler sonunda Kerkük’e
kadar ilerlemeyi basarmıstır. Rusların ran tarafında kazandıkları bu basarılardan
40 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
endiselenen Osmanlı Devleti tarafından da aynı sene muhtemel bir Rus taarruzuna
karsı Çıldır’da tahkimat yapılması zarurî görülmüstür (Belge nr. 74, 75, 76, 77, 78).
Rusya ile ran arasında 1828’de imzalanan Türkmençay Anlasması ile Aras
Nehri sınır olmak üzere Azerbaycan ikiye bölünmüs ve Revan ile Nahçıvan Rusya’ya
bırakılmıstır.
Hanlıklar, isgalden sonra belli bir süre seklen de olsa varlıklarını korumaya
devam etmisler ve hanlar Rus Çar’ına karsı sorumlu tutulmuslardır. Seki 1819, Sirvan
1820, Karabag 1822, Nahçıvan 1840 ve Ilısu da 1844 yılına kadar bu sekilde idare
edilmislerdir. Fakat bu geçici durumdan sonra bütün Azerbaycan “Çar Naibi”
ünvanını tasıyan bir genel valinin yönetimine verilmistir. Bu naibin Tiflis’te oturması
uygun görülmüs, Azerbaycan toprakları ise Bakü, Gence ve Erivan olmak üzere üç
vilayete bölünmüstür.
Bagımsızlık döneminde hanlıklarda egemenlik mutlak surette hana ait idi.
Zabıta hizmetleri naibler, güvenlik ve posta hizmetleri de “çapar” denilen süvariler
tarafından yerine getirilirdi. Seriat kanunları ve töreler uygulanır, kadılar han
tarafından atanırdı. Hükümlerin yerine getirilmesi han tarafından yapılırdı. Hanın
hükümet islerine baktıgı yere Divanhane denilirdi. Topragın mülkiyeti hana ait olup
isletmesi beylere verilirdi.
Yayınlanan belgelerde yer alan Azerbaycan Türk hanlıklarının tarihçeleri söyle
özetlenebilir.
a- Karabag Hanlıgı
Azerbaycan’da Kür ve Aras ırmakları ile Gökçegöl arasında bulunan ve tarihte
“Arran” diye anılan topraklar içindeki daglık bölgeye “Karabag” denilmekte ve
burada XVIII. yüzyılda kurulan Türk hanlıgı da aynı isimle anılmaktadır. Evliya
Çelebi burası için “Küçük Azerbaycan” tabirini kullanmıstır.
“Karabag” isminin bölgedeki yüksek vadilerden ve koyu renkli verimli
topraktan geldigi, veya “Kara” ve “Bag” kelimelerinin birlestirilmesiyle ortaya çıkmıs
olabilecegi iddia edilmektedir. Bundan baska Türkçe etnik bir kökten geldigi de
düsünülebilir. Burada “Karadaglu, Karakoyunlu, Karademirçilü, Karapirimlü,
Karaserkârlü, Karadolak, Karabulak, Karalar, Karadonlu, Karahanlu, Karacalu,
Karabeylü, Karabayramlu, Karavelilü, Karaçınar” gibi boy ve yer adlarının çoklugu
dikkat çekmektedir ki “Kara” kelimesinin mensei burada da aranabilir.
Yüksek bir yayla olan Karabag’da iklim yumusak, su bol, toprak verimlidir. Bu
özellikleri ile de göçebe Türklere kıslak görevi yapmıs, Türk hükümdârlarının
ÖZET VE TRANSKR PS YON 41
karargâhı olmustur. Meselâ Gürcistan seferinden dönen Alparslan burasını kıslak
olarak kullanmıstır (1064). Melik Sah ise bu bölgeyi bastanbasa iskân etmistir (1076).
Ebu’l-gâzi Bahadır Han’a göre Karabag, Oguz Han’ın üçüncü oglu olan
Yulduz’un büyük oglu Afsar’ın torunlarından Cevansir Kabilesi’nin Sarıcalu
Sülâlesi’ne aitti. Bu sülale Hülagu Han zamanında Anadolu’ya gelmis, Timur
zamanında ise Karabag’a nakledilmisti. Bu Türk sülâlesinin Karabag’daki köklerinin
slâmlıktan önceye kadar gittigi de bilinmektedir.
lhânlıların yazlık pâyitahtı Karabag’daydı. Bu devirde Mogollarla beraber
Karabag’a gelen Samanî Türkler’in bu bölgede yerlesmeye baslamasından sonra
buradaki Müslüman Türkler, Samanî soydaslarını müslümanlastırmaya çalısmıslardı.
Karabag, Timurlular döneminde de Türklesmeye devam etmistir. Timur,
Anadolu seferinden dönerken Anadolu ve Suriye’den getirdigi 50.000 Türk ailesinin
bir kısmını Karabag’da yerlestirmis, ve burada bazı imâr faaliyetlerine girismistir.
Timur’un kıslak olarak kullandıgı Karabag, Akkoyunlular tarafından da aynı amaçla
kullanılmaya devam edilmistir.
Safevîlerin ilk dönemlerinde Karabag’da Türk unsurunun daha da güçlendigi
görülmektedir.
Karabag’ın Osmanlı hâkimiyetine girmesi III. Murad dönemine rastlar (1574-
1595). Sirvan ve Bakü’yü ele geçiren Osmanlı kuvvetleri Ferhâd ve Cafer pasalar’ın
kumandası altında Karabag’ı da almıslardır. III. Ahmed zamanında (1703-1730),
1720’den sonra Rusya’nın Hazar Denizi kıyıları’nı isgal ederek Azerbaycan’a dogru
ilerlemesine karsılık Osmanlı Devleti’nin de harekete geçmesi üzerine iki devlet
arasında yapılan anlasma sonucunda (1724) Karabag Osmanlılar’da kalmıstır. Ancak
bölge, Nadir Sah zamanında ran tarafından isgal edilmistir (1735). Fakat
Karabag’daki Cevansir Türkmenleri reisi Penah Ali Bey ran’a boyun egmemis ve
Nadir Sah tarafından Horasan’a sürülmüstür. Daha sonra buradan firâr eden Penah Ali
Bey, Karabag daglarına gelerek ran’a karsı savasa devam etmistir. Karabag
Hanlıgı’nın temellerinin atılması bu döneme rastlamaktadır. Merkezi Susa sehri olan
hanlık, kuzeyde Kür Irmagı ve Gence Hanlıgı, güneyde Aras Nehri, batıda Nahçıvan,
doguda Kür ve Aras nehirleri kavsagı arasında bulunmaktaydı. Penah Ali Han, Susa
Kenti’nde müstahkem bir kale yaptırmıstı. Bu kale ran saldırılarına karsı güçlü bir
engel teskil etmistir.
Penah Ali Han, sonraki yıllarda hanlıgı, oglu brahim Halil’e bırakmıs ve
kendisi Siraz’a gitmistir. brahim Halil’in saltanatı, Rusya’nın yayılmaya basladıgı,
ran’da ise taht kavgalarının siddetlendigi bir zamana denk gelmistir. Kuvvetli bir
42 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
sahsiyet olan brahim Halil Han, 1789’da Ermeniler tarafından çıkarılan isyânı
bastırmaya muvaffak olmus ve sünnî bir Türk olan sair Molla Penah Vâkıf’ı bas veziri
yapmıstı. Bu sahıs, komsu Türk hanlıkları ile bir birlik olusturmak için çalısıyor, aynı
zamanda Osmanlı Devleti ile de iyi iliskiler kurmak istiyordu. Ancak ran ile
münasebetleri iyi degildi. Nitekim Rus tabiiyetine girdigi için, Gürcistan’ı
cezalandırmaya giden ran Sahı Aga Muhammed Han, Karabag’dan geçerken büyük
bir direnisle karsılasmıs ve bütün gayretlerine ragmen Susa’yı alamamıstır (1795).
Aga Muhammed Han, 1797’de Susa’yı tekrar kusatmıs ve hanlıgın herhangi bir dıs
yardım alamaması yüzünden Karabag’ı ele geçirmistir. brahim Halil Han ise Ilısu
Hanlıgı’na sıgınmıstır. Aga Muhammed Han isgal sırasında Karabag’da katliâmlar
yapmıstır.
brahim Halil Han, ayrıldıktan iki ay sonra iktidarı ele geçirerek tekrar
Karabag’a dönmüs ve hızla gelismekte olan Rus tehlikesine karsı tedbirler almaya
baslamıstır. Osmanlı Devleti’nden bekledigi yardımı alamadıgından dolayı ran ile
yakınlasmak zorunda kalan brahim Halil Han, Aga Muhammed Han’ın Ruslar
karsısında gerilemesi, 1801’de Gürcistan’ın, 1804’te de Gence Hanlıgı’nın Rus
isgaline girmesi üzerine Ruslarla anlasmak zorunda kalmıstır. Bu anlasmaya göre
hanlık, Rusya’ya vergi ödeyecek, aynı zamanda Susa’da bir Rus garnizonu
bulunacaktı. 1806’da Azerbaycan’daki genel karısıklıktan yararlanarak, bu durumdan
kurtulmak isteyen brahim Halil Han, Rusların durumu erken haber almaları
yüzünden katledilmistir. Tahta, brahim Halil Han’ın oglu Mehdi Kulu Han geçmistir.
Rusya 1813’ten sonra Karabag’da tam olarak yerlesebilmek için çalısmaya
baslamıstır. 1828’e kadar bir süre daha Rusya- ran çekismesine sahne olan Karabag,
Türkmençay Anlasması’ndan sonra tamamen Rusların eline geçmistir. Önceleri
burasını eski sistemle yöneten Rusya, daha sonra yeni bir idarî taksimat kurmustur. Bu
taksimata göre Karabag, Susa, Cevansir, Cebrâil ve Zengenzur kazalarına ayrılmıs ve
Bakü Vilâyeti’ne, 1868’ten sonra ise Gence’ye baglanmıstır.
Nüfusunun az bir kısmı Ermenilerden olusan Karabag’da daha 1905’ten itibaren
Azerîler ile Ermeniler arasında çatısmalar çıkmıstır. 1917’deki Rus ihtilali zamanında
Ermeniler Karabag’ın kendilerine ait oldugunu iddia etmeye baslamıslardır. Burada
düzen, 1918’de Osmanlı ordusu tarafından saglanmıstır. Mondros Mütarekesi
geregince, Azerbaycan’ı isgal eden ngiliz ordusu, kültürel baglılıgı ve nüfusunun
çogunlugu Türk oldugundan dolayı Karabag’ı Azerbaycan’a dahil etmistir (1919).
1918’te kurulan bagımsız Azerbaycan Cumhuriyeti burayı vilayet haline getirmis ve
sık sık Ermeni saldırılarına karsı koymak zorunda kalmıstır. 1920’deki Sovyet istilası
ÖZET VE TRANSKR PS YON 43
esnasında, Karabag’da Ermenilerle çarpısmakta olan Azerbaycan kuvvetleri, Rus
isgalcilere karsı direnmislerse de sonuç alamamıslardır. Ruslar, 1920’de Karabag ve
Nahçıvan’ı Ermenilere vermisler, fakat 1921’de Türkiye ile Rusya arasında yapılan
anlasmadan sonra Zengenzur Ermenistan’da kalmak üzere Karabag ile Nahçıvan
Azerbaycan’a iade edilmistir. 1923’te ise merkezi Hankendi olan muhtar bir Ermeni
vilayeti olusturulmustur. Bütün Karabag’ın ancak 1/4’ünü kaplayan bir alan üzerinde
kurulan ve “Daglık Karabag” diye bilinen bu muhtar bölge dört yandan nüfusu
tamamen Türk olan Akdam, Laçin, Cebrâil kazaları ile çevrili ve buralar dogrudan
Bakü’ye baglıydılar. Karabag’ın XIX. yüzyılın sonlarına dogru nüfusu 250.000
kadardı. Bu nüfusun yarısını Türkler, diger yarısını da Ermeni, ranlı ve Ruslar
olusturmaktaydı.
b- Sirvan Hanlıgı
Kür Nehri’nin dogusu ile Hazar Denizi’nin batı sahilleri arasında kalan Sirvan,
“Arran” denilen bölgenin bir kısmını olusturuyordu. Derbent (Demirkapı) vasıtasıyla
Kafkasların kuzey ve güneyini birbirine baglayan yol Sirvan’dan geçiyordu. Bu yol
Mâvera-yı Kafkas demiryolunun insasından sonra önemini kaybetmistir. Sirvan’ın ilk
merkezi olan Saberan sehri sonradan terkedilmistir. Saberan’ın ortadan kalkmasından
sonra Kuba sehri bölgenin merkezi haline gelmistir.
Sirvan’ın daha sonraki merkezi olan Samahı sehri, Müslümanlar buraya
geldikten sonra kurulmustur. Adı buradaki ilk Sirvan meliklerinden olan Sammah b.
Suca’dan gelen Samahı’nın önemi bir ipek üretim ve ticaret merkezi olmasından
kaynaklanıyordu. Sirvan bölgesinin tamamen Türklesmesi Selçuklular dönemine
rastlamaktadır.
Osmanlı Devleti’nin bu bölgeye yönelik politikalarından ve kuracagı nüfuzla
kuzeyden baskı altına alınacagından çekinen Safevîlerin, burada hükümrân olan
Sirvansahları ortadan kaldırıp bölgede hakimiyet kurmasından sonra (1538) sünnî
olan Sirvan ahalisi siî yönetime karsı sık sık ayaklanmıs ve Osmanlı Devleti’nden
yardım talebinde bulunmustur. Sirvan’ın Safevî istilası altında kalması ile Osmanlı
Devleti’nin bu bölge üzerinde, bölge halkının kendi istek ve arzusu ile olusan tabiî
himaye hakkı ihlal edilmis oluyordu. Bu açıdan Sirvan üzerine bir sefer düzenlenmesi
gerekli olmustur. Düzenlenecek seferin Osmanlı Devleti açısından daha baska
yararları da vardı; öncelikle Azerbaycan üzerinde ran baskısı kaldırılmıs olacak,
Karadeniz’in dogu sahilleri yolu ile de Kırım Hanlıgı ile iliski kurulacak ve Rusya’nın
44 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
Karadeniz’e inme yolu kesilecek, ayrıca Hazar Denizi’ne ulasılarak Orta Asya’ya bir
deniz yolu açılmıs olacaktı.
Nitekim Sirvan ve Dagıstan 1578’de Osmanlı Devleti tarafından feth edilmis
(Belge nr. 1) ve Bakü ile Seki çevrelerinde bölge ondört sancaga ayrılmıstır. Bu fetih
ile bütün Kafkasya’yı ele geçirmis olan Osmanlı Devleti Rusya’nın önünde büyük bir
engel teskil etmis oluyordu. Safevî Devleti’nin elinde ise Karabag bölgesi kalmıstı.
Osmanlılar bu arada Hazar Denizi’nde bir donanma kurmanın hazırlıklarına da
baslamıslardı. Safevîler için hayatî önem tasıyan Sirvan bölgesinin kaybı hemen
kabullenilmemis, bölge Osmanlılar ile Safevîler arasında el degistirip durmustur.
Sirvan bölgesi fethinin esas kahramanı olan Özdemiroglu Osman Pasa, Safevî güçleri
ile bir çok defa karsılasmıs ve bes yıllık mücadeleli dönemden sonra, 1583’te geceleri
de mesaleler yakılarak devam edildiginden dolayı “Mesaleler Savası” diye bilinen
savası kazanıp stanbul’a dönmüstür. Kendisi aleyhinde sürekli bir propaganda
merkezi olarak kullanılan Sirvan’ın elde tutulması Osmanlı Devleti için çok önemli
bir husustu. Fakat bölge 1607 yılında tekrar ran hakimiyeti altına girmistir. 1722
yılında Safevî Devleti’nin içinde bulundugu karısık durumdan ve dogu’da Afgan
Türkleri’nin baslattıkları ayaklanma hareketinden faydalanan Sirvanlılar da Safevîler
tarafından camilerinin ahıra çevrildiginden, kitaplarının yakıldıgından, ulemalarının
katledildiginden bahsederek, Safevî yönetimine baskaldırmıslar ve Osmanlı
Devleti’ne iltihak kararı almıslardır. Bu durumu kendi açısından uygun gören Osmanlı
Devleti de Sirvanlıların basında bulunan Hacı Davud Beg’i Sirvan hanlıgına tayin
ederek, Sirvan’ı Hacı Davud Bey’e yurtluk ve ocaklık olarak vermistir. Fakat bu
durum, daha sonra bölgede çesitli huzursuzluklara yol açmıstır (Belge nr. 4, 5).
Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki 1724 stanbul Anlasması ile Sirvan ilk
defa ikiye ayrılmıstır. Samahı merkezli iç kısım Osmanlı Devleti’nde kalırken, Bakü
merkezli sahil kesimi Ruslara bırakılmıstır. Daha sonra 1732 anlasması ile de Kür
Nehri sınır kabul edilerek, nehrin güneyi Osmanlı Devleti’ne, kuzeyi Ruslar’a
bırakılmıstır.
Nadir Sah döneminde Sirvan bütünüyle ran yönetimi altına girmis, ancak bu
durum fazla sürmemistir. Nadir Sah’ın ölümünden sonra merkezi Samahı olan Sirvan
Hanlıgı da diger Türk hanlıkları ile birlikte bagımsızlıgına kavusmustur.
Kuba Hanı Feth Ali Han, iktidarı zamanında (1758-1789) Samahı bölgesini
yönetimi altına almıs, fakat ran’daki Kaçarlar Hanedanı döneminde ran’da siyasi
birligin kurulması ile Kuba Hanlıgı’nın bu hakimiyeti sona ermistir.
ÖZET VE TRANSKR PS YON 45
1805’te Sirvan Hanı olan Mustafa Han Ruslara itaat etmesine ragmen ran ile
olan iliskilerini gizlice devam ettirmistir. Mustafa Han’ın gayesi ran’a dayanarak
Rusya’ya karsı direnebilmekti. Sirvan, 1820 yılında Ruslar tarafından isgal edilince,
Han da ran’a kaçmıstır. 1826-28 Rus- ran savasları sırasında Mustafa Han ile eski
Bakü Hanı Hüseyin Han’ın halkı Ruslar’a karsı ayaklandırma tesebbüsleri basarısız
kalmıstır. 1840’tan sonra bölge önce “Hazar Ülkesi”, sonra, “Samahı darî Bölgesi”,
daha sonra ise “Bakü darî Bölgesi” adı ile bir idarî birim altında toplanmıstır.
1860’lı yıllarda Sirvan’ın merkezi olan Samahı, Bakü’ye göre daha büyük bir
sehir idi. Bu tarihte Samahı’nın nüfusu 21.550, Bakü’nün ise 10.600 kisi idi.
c- Kuba Hanlıgı
Kuba, 1747-1837 yılları arasında yasamıs bir Türk hanlıgının ve aynı zamanda
Kuzey Azerbaycan’da Bakü ile Derbent arasında yer alan bir sehrin adıdır.
Kuba sehrinin kurulusuna dair çesitli rivayetler vardır. Kuba’nın Nadir Sah’ın
emri ile kuruldugu ve adının çadırının üzerindeki kubbeden geldigi, kuvvetle
muhtemeldir.
Kuba, XIX.yüzyılın ortalarına dogru 2.000 nüfuslu bir kasaba olup, 3 câmi ile 1
Rum ve 1 Ermeni kilisesi mevcut idi. Ahali Zengene, Halillu, Kengerlu, Osallu,
Arsalu, Ustacanlu, Kancar, Bayat gibi Türk boylarından meydana geliyordu.
Kuba hanlıgının temeli Safevîlerin son zamanlarında atılmıs idi. Dagıstan’daki
Kaytaklar, XVII. yüzyılın ortalarına dogru iki ayrı fırkaya ayrılmıslar; Usumi
ailesinden Hüseyin Han bu esnada Safevîlere sıgınmıs ve siîligi kabul etmis, Kaçar
Sülâlesi’nden kız alarak onlarla akrabalık kurmus, daha sonra da Kuba bölgesine han
tayin olunmus idi. Hüseyin Han, Dagıstan’daki eski mal varlıgını elde etmek için
ugrasırken ölmüs ve yerine oglu Ahmed Han geçmistir. Ahmed Han’dan sonra han
olan oglu Hüseyin Ali Han’ın dönemi Kafkasya’nın en karısık yıllarına denk
gelmektedir. Bu dönemde Safevîler yıkılmıs, Ruslar Kafkasya’ya dogru inmeye
baslamıs ve Osmanlı Devleti de Rus tehlikesine karsı harekete geçmis idi. Hüseyin Ali
Han, o an için Rusya ile ittifak etmeyi çıkarlarına uygun görmüs fakat Gazi Kumuk
Hanı Sürhay ile Sirvanlı Hacı Davud’un birlesmesi bu durumu engellemistir. 1724
Osmanlı-Rus Anlasması eski Sirvansahlar Devleti’ni canlandırırken, Kuba Hanlıgı’na
da son veriyordu. Fakat Nadir Sah’ın ran’da basa geçmesi ile birlikte Kuba Hanlıgı
tekrar canlanma yoluna girmistir. Nitekim Nadir Sah’ın ölümünden sonra,
Azerbaycan’da kurulan diger Türk hanlıkları ile birlikte, Hüseyin Ali Han da Kuba
hanlıgının bagımsızlıgını ilân etti. Hüseyin Ali Han’ın 1758’deki ölümünden sonra
46 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
yerine geçen oglu Feth Ali Han, kısa sürede Kuba Hanlıgı’nı kuvvetli bir merkeziyetçi
idare altına aldı ve hanlık güçlenerek çevredeki diger Türk hanlıklarını tehdit eder
hale geldi. Bu durum diger hanlıkların Kuba’ya karsı ittifakını saglayınca Feth Ali
Han Kuba’yı terk edip Derbent’e gitti ve orada yeniden kuvvet toplamaya basladı. Bu
esnada Ruslar da Feth Ali Han’ı desteklemeye basladılar. Bunun sonucu olarak Feth
Ali Han Kuba’da tekrar hâkimiyet kurdu ve hatta Sirvan’ı zabt ve ilhâk etti. Bakü
Hânı olan II. Mehmed Han daha önceden Ruslar tarafından Feth Ali Han’ın vesayeti
altına verilmis oldugundan dolayı Bakü de Kuba Hanlıgı’nın kontrolü altına girmistir.
Feth Ali Han, 1784’te Karabag üzerine yürümüs, 1788’de Erdebil’i almıs ve Tebriz’e
hükmedecek duruma gelmistir. Nüfûzu batıda Gürcistan’a kadar uzanmakta olan Feth
Ali Han’ın esas niyeti ran tahtına çıkmaktı. Fakat Feth Ali Han bu amacına
ulasamamıs ve 1789’daki ölümünden sonra hanlık gücünü kaybetmistir.
Bu dönemde Kafkasya’da Rus- ran çekismesi kuvvetlenmis, ve Ruslar
Kafkasya’yı ele geçirme gayretlerini hızlandırmıslardı. 1791’de tahta çıkan Feth Ali
Han’ın torunu Seyh Ali Han dedesinin Ruslara karsı izledigi itidalli politikayı terk
ederek amansızca bir mücadeleye giristi. Rusların müdahalesi ile bir ara Derbent ve
Kuba olarak ikiye ayrılan hanlık Seyh Ali Han tarafından yeniden birlestirildi. Rusya
1806’da Kuba’yı ilhâk ettigini ilân etmesine ragmen, Seyh Ali Han mücadeleden geri
durmadı ve Kuba’da tekrar hakimiyetini tesis etti. Rusların kendisi üzerine yeni
kuvvetler göndermesi üzerine önce Gazi Kumuk’a, oradan Akkusa’ya çekilen Seyh Ali
Han mücadeleyi bırakmamıstır. 1814 Gülistan Anlasması’na göre Derbend, Bakû,
Sirvan, Seki, Gence, Karabag ve Talıs hanlıkları ile birlikte Kuba da Ruslara
bırakılmıs, fakat Seyh Ali Han bu anlasmayı kabul etmemistir. 1819’da daglardan
inerek Ruslarla çetin çarpısmalara girmis ancak yenilmistir. Kuba ahalisi ise Ruslar
tarafından tehcir edilmistir.
1826-28 ran-Rus savasları sırasında yeniden ayaklanan Kuba, güçlü Rus
orduları karsısında fazla bir varlık gösterememis ve bagımsızlıgını kazanamamıstır.
Hanlık ortadan kaldırıldıktan sonra Kuba sehri önce Samahı sonra da Bakû
Vilâyeti’ne baglandı. Kuba kazasının 1896 yılında nüfusu 175.000 idi ve bunun %
94’ünü Türkler olusturuyordu.
d- Gence Hanlıgı
Gence, Azerbaycan’ın Bakü’den sonraki en büyük sehri olup Bakü-Batum
demiryolu üzerinde bulunmaktadır.
ÖZET VE TRANSKR PS YON 47
Gence sehri adını, slâmiyetten önce Maraga civârında simdiki Taht-ı Süleyman
Harabeleri’nin bulundugu yerde, Ermenilerin Ganzaka, ranlıların Gazna, Arapların
ise Carza dedikleri hükümet merkezinden almıstır. Sehre Rus isgâlinden sonra
çariçenin adına izafetle “Elizabetipol”, komünist yönetimden sonra ise, burayı isgal
eden Rus komünistinin adına dayanılarak “Kirovabad” denmis fakat Gence ismi
halk arasında kullanılmaya devam etmistir.
VII. yüzyıl içinde kuruldugu tahmin edilen Gence, bu yüzyılın ortalarına dogru
Araplar tarafından ele geçirilmis, Hazar Türkleri ile Arapların savaslarına sahne
olmustur. Henüz Araplar gelmeden önce de Türkler buradan yaylak ve kıslak olarak
yararlanıyorlardı.
Erdebil ile Tiflis arasında, önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunan Gence,
tarihte Arran diye anılan Kuzey Azerbaycan’ın merkezi konumundadır. Sehir
Seddadogullarına payitahtlık yapmıs, Alparslan, Gürcistan seferinden dönüsünde
buraya yerlesmisti. Meliksah’ın buraya gönderdigi Oguzlar ile Gence bir “Türkmen
Sehri” haline geldi.
Azerbaycan’da Selçuklular’dan bagımsız olarak Atabeyler yönetimini kuran
Semseddin ldeniz, bu faaliyetlerini Gence’de yürütmüstür. XIII. yüzyıl baslarında
Gence, Ön Asya’nın en güzel sehri olarak kabul ediliyordu. Kültür hayatı da çok
kuvvetli olan Gence, yine Atabeyler döneminde büyük Sair Nizami’nin de yasadıgı
yerdir. ktisadi hayatı da oldukça gelismis olan Gence’ye, Mogollar bir süre için
girmeye cesaret edememislerdir (1221). Daha sonra gerçeklesen Mogol baskınından
sonra buraya çok miktarda Kıpçak Türk’ü gelip yerlesmistir. Gence XIII. yüzyılda bir
müslüman sehri olarak biliniyordu.
1235’te tekrar gelen Mogollar’ın sehri alacagını anlayan halk, Gence’yi
tamamen tahrip etmis ve buna karsılık Mogollar tarafından katliâma tabi
tutulmuslardır. Gence daha sonra Timur zamanında da tahrip edilmistir.
XVI. ve XVIII. yüzyıllar arasında Azerbaycan üzerindeki Osmanlı-Safevî
savasları Gence’yi de etkilemistir. III.Murad döneminin dogu seferleri sırasında,
1583’te tarihe “Mesaleler Savası” adı ile geçen savas, Osmanlı ordusu ile Gence
Hakimi mam Kulu Han arasında geçmistir. Gence, 1588 yılında Serdar Ferhad Pasa
tarafından alınmıs ve müstahkem bir kale haline getirilmistir. Bu dönemde Gence
Vilayeti’nin tahriri yapılarak bir icmâl defteri çıkarılmıstır.
Gence, 1606’da I. Sah Abbas tarafından zapt edilmistir.
Rusya’nın Kafkasya’ya inmeye basladıgı yıllarda, Kafkas ahalisinin yardımına
kosan Osmanlı Devleti, 1723’te Karabag ile Gence’yi tekrar ele geçirmistir.
48 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
Osmanlılar tarafından iyice tahkim edilen sehri Nadir Sah, 1734’teki ilk
muhasarasında alamamıs, ancak 1735’te isgal edebilmistir. 1747’de Nadir Sah’ın
ölümünden sonra diger Azerbaycan hanlıkları ile birlikte Gence de bagımsızlıgını ilân
etmis ve 1804 yılına kadar da varlıgını sürdürmüstür. Gence’nin ilk hanı, zamanında
Timur’un buraya yerlestirmis oldugu Kaçar uruguna dahil Ziyadogullarından
Sahverdi Han, son hânı ise, Ruslara karsı yaptıgı kahramanca mukavemet ile tanınan
Cevad Han’dır.
1801’de Gürcistan’ı ilhak eden Rusya için Azerbaycan hanlıkları büyük bir
engel teskil etmislerdir. Hanlıklar yüzünden Rusya, Dagıstan ve Kuzey Kafkasya’yı
arkadan kusatamıyor ve ran sınırına varamıyordu. Hanlıklar içinde özellikle Gence,
gösterdigi kararlılık yüzünden Ruslara büyük ölçüde engel oluyor, bu açıdan mutlaka
ortadan kaldırılması gerekiyordu. Gence, Ruslar tarafından 1803’te muhasara edildi.
Teslim olması için Ruslar’ın yaptıgı teklifleri siddetle reddeden Cevad Han, sonuna
kadar direnecegini bildirdi. Bunun üzerine 1804 yılının Ramazan Bayramı günü
Ruslar top atesi ile sehre girdiler. Cevad Han, burçların üstünde, elinde kılıcıyla
savasırken, top atesi altında kalarak sehid oldu. Bundan sonra Ruslar sehirde büyük
bir katliâm gerçeklestirmis, büyük camiyi kiliseye çevirmis ve sehrin adını da
“Elizabetipol” olarak degistirmislerdir. Gencenin düsmesi ile Seki, Karabag, Sirvan,
ve Talıs hanlıkları’nın istilâsı da kolaylasmıstır. Gence’nin isgale ugraması bütün
Azerbaycan’da derin akisler uyandırmıstır. Gence, 1826 yılında bütün Azerbaycan’da
Ruslar’a karsı meydana gelen ayaklanma sırasında, Cevad Han’ın ran’da bulunan
oglu Ugurlu Han’ın kumandası ile bir iki yıl için Ruslardan kurtulmus, fakat 1828’de
tekrar isgale ugramıs ve Türkmençay Anlasması ile de Rusya’ya ilhak edilmistir.
Gence, daha sonra merkezi Tiflis olan Gürcü vilâyetine baglanmıstır. 1868’de
ise Tiflis ve Bakü ile birlikte üçüncü bir vilayet merkezi haline gelmistir. Bu dönemde
Gence vilâyetinin nüfusu, çogunlugu Türkler’den olusmak üzere 710.998 olarak tespit
edilmistir.
Gence, 1918’de kurulan bagımsız Azerbaycan Devleti’nin de ilk baskentligini
yapmıstır.
e- Revan Hanlıgı
Revan sehrinin kurulusu Ermeni kaynaklarına göre eski çaglara kadar uzatılsa
da Arap kaynaklarında bu sehir hakkında yeterli bilgiye rastlanmamaktadır.
ÖZET VE TRANSKR PS YON 49
Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferinden sonra, Revan surları önünde
konakladıgından bahsedilmesi ile, bu sehrin adı ilk kez Osmanlı tarihlerinde yer
almıstır.
Kanunî Sultan Süleyman döneminde bu bölgedeki muhtelif faaliyetlerde Revan
sehrinden bahsedildigi görülmektedir.
Revan’ın Osmanlı topraklarına katılması III. Murad döneminde, Özdemiroglu
Osman ve Ferhad Pasalar’ın, Demirkapı’ya kadar yaptıkları seferlerle olmustur
(1583).
Revan, 1590 yılında ran ile imzalanan anlasma sonucu Osmanlı Devleti’nde
kalmıstır.
IV. Murad dönemine kadar Revan, Osmanlılar ile Safevîler arasında sık sık el
degistirmis, IV. Murad 1634’te sehri tekrar Osmanlı ülkesine katmıstır. Fakat 1639
Kasr-ı Sirin Anlasması ile Revan Safevîlere bırakılmıstır.
Evliya Çelebi, 1647’de burayı ziyâret ettigi zaman Revan’da 2.000 hane
bulundugunu belirtmektedir.
1722’de ran’ın iç durumunun karısması ve Sirvan ile Dagıstan’ın
Osmanlılardan yardım istegi üzerine, bu tarafa sefer açılmıs ve Revan tekrar
fethedilmistir.
Nadir Sah ile 1746’da yapılan anlasma sonucu, Revan tekrar ran’a
bırakılmıstır.
Nadir Sah’ın ölümü ile, Revan’da müstakil bir Türk hanlıgı kurulmustur.
ran’daki Kaçarlar döneminde de bagımsız veya yarı bagımsız bir sekilde yasamaya
devam eden hanlık, XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren Ruslar tarafından tehdit
edilmeye baslanmıstır (Belge nr 17). 1813’te Ruslarla ranlılar arasında imzalanan
Gülistan Anlasması’ndan sonra Azerbaycan’ın bütün hanlıkları Rusların eline
geçmesine ragmen, Revan, Nahçıvan ile beraber bagımsızlıgını korumustur.
Azerbaycan’daki 1826 ayaklanması sırasında Revan Hanı da bölgesindeki Rus
birliklerini sıkıstırmıs ve bölgeye sefer açmıs olan ran kuvvetlerine yardımcı
olmustur. Bu olaylardan sonra Rusların Revan’ı ele geçirmek yolundaki tesebbüsleri
de sonuçsuz kalmıstır.
Fakat sonuçta 1827 yılında Ruslar Revan’ı isgal etmeyi basarmıslardır. 1828
Türkmençay Anlasması sonucu Revan Ruslar’a bırakılmıstır.
Revan, 1828’te Nahçıvan ile beraber, Rus Çarı tarafından Ermeni eyaleti olarak
ilan edilmis, 1829’da askerî idarenin, 1850’de ise bölgesinde aynı adla anılan vilayetin
merkezi haline getirilmistir.
50 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
1868’de vilayet nüfusu, çogunlugu müslümanlardan olmak üzere 667.000 kisi
idi. Revan kazasının nüfusu 1897 sayımında 127.072 olarak belirlenmisti. Vilayet
nüfusunun 407.000 kadarını (% 61) Türkler, 247.000 kadarını ise (%37) Ermeniler
teskil ediyordu. Ancak ilerleyen yıllarda göçler, katliâmlar ve siyasi baskılar yüzünden
Türk nüfus sürekli azalmıs, 1932’de % 6.3’e kadar düsmüstür.
f- Seki Hanlıgı
Ermenilerin Sakhe, Gürcülerin Sakha, Arapların Sakkay, Sakki, Sakkan, Sakin
dedikleri ve Güney Kafkasya’nın dogusundaki bir sehir olan Seki’de Sirvansahlar
hakimiyeti dönemine kadar hrıstiyanlar çogunlugu olusturmuslardı. Bu yüzden
Sirvansahlar döneminde de Gürcüler Seki üzerinde hak iddia etmislerdir. Nitekim
sehir 1117’de Gürcüler tarafından zapt edilmis; daha sonra Celaleddin Harezmsah
tarafından geri alınmıstır (1229).
Timur döneminde, vali ile idare edilen sehrin Karakoyunlular ve Akkoyunlular
dönemlerinde önemini kaybettigi görülmektedir. Daha sonra tekrar canlanan sehir
Safevîler döneminde yine Sirvansahlar sülâlesinden gelen beyler tarafından yönetilmis
ve 1551’de Sah Tahmasb tarafından ran’a ilhak edilmistir.
Seki, 1578 yılında Lala Mustafa Pasa kuvvetlerinin Gence, Revan ve
Nahçıvan’da savastıkları sırada, Osmanlı Devleti’nin müttefiki olan Gürcü kralı II.
Aleksandr tarafından alınarak, Osmanlı kuvvetlerine teslim edilmistir.
Bölgede Safevîlerin tekrar egemen oldugu dönemde Seki, Sah Abbas’ın
Sirvan’a vali olarak atadıgı II. Aleksandr’ın oglu Konstantin Mirza’ya tabi olmustur.
Daha sonraki dönemde Gürcülerin Ruslara yakınlasmaları üzerine, Sah Abbas
burasını dogrudan idaresi altına almak istemis, ancak Seki 1643’te yerel beylerin
yönetimi altına girmistir.
Yerli beyler, Nadir Sah’ın burasını ele geçirme emellerine engel olabilmek için
içlerinden Hacı Çelebi’yi reis olarak seçmislerdir. Nadir Sah’ın ölümünden sonra
bütün Azerbaycan bölgesinde yerel beylerin hanlıklarını ilan ettikleri gibi, Hacı
Çelebi de Seki’de hanlıgını ilan etmistir. Hacı Çelebi, bölgede önemli bir rol oynamıs,
Gürcü Kralı rakli Han’ı iki defa bozguna ugratmıstır.
Hacı Çelebi’nin 1759’da ölümünden sonra bu parlak dönem devam etmemistir.
Bu yıllarda Seki hanlarının, çevredeki diger hanlardan medet ummaları ve çıkan iç
karısıklıklar, hanlıgın yıpranmasına yol açmıstır.
1783’te han olan Muhammed Hasan, Seki’de tekrar istikrarı saglamıs ve hanlıgı
yazılı kanunlarla idare etmeye baslamıstır.
ÖZET VE TRANSKR PS YON 51
1795’te Muhammed Hasan, kardesi Salim Han tarafından devrilmis ve sürgüne
gönderilmistir. Salim Han önceleri Ruslara bas egmeyi kabul etmisse de sonradan
ayaklanmıstır. Ruslar, bunun üzerine Salim Han’ı devirerek yerine eski Hoy valisi
olan Cafer Kulu Han’ı getirmisler ve böylece hanlıgı kontrolleri altına almıslardır.
1813 anlasması sonucunda ran, Seki’deki Rus hakimiyetini kabul etmis ve burası
Rusya’ya bir eyâlet olarak baglanmıstır. Bu tarihte hanlık topraklarında 98.500 kisi
yasıyordu ki bunların 80.000’i Türk (% 81.21), 15.300’ü Ermeni (% 15.53) idi.
Seki, 1846’da Nuha ve Ares olmak üzere iki idarî bölüme ayrılmıstır. 1896’da
Nuha’da yasayan 94.767 nüfusun 66.000’i Türk (% 69.64), 14.800’ü Ermeniler’den
(% 15.61); Ares bölgesinde yasayan 52.371 nüfusun ise 37.577’si Türk (%71.75),
12.278’i Ermeniler’den (% 23.44) olusmaktaydı.
g- Bakû Hanlıgı
Bakû, Hazar Denizi’nin batı sahilinde, Apseron Yarımadası’nın üzerinde,
önemli bir sanayi ve ticaret merkezidir. Sirvansahlar, Bakû’yü XII. yüzyıldan itibaren
ikâmetgâh, XV. yüzyıldan itibaren de baskent olarak kullanmıslardır. Sehir, XVIII.
yüzyılda Bakû Hanlıgı’nın, 1860-1918 arası Rusya’ya baglı Bakû Vilâyeti’nin, daha
sonra da Azerbaycan Cumhuriyeti’nin baskentligini yapmıstır.
Bakû kelimesi stahri, Mukaddasi, Hamavî ve Birunî’de “Bakuh, Baku, Bakah,
Bakuya” sekillerinde kullanılmıstır. Bu kelimenin ates perestlikle ilgisi olabilecegi
rivayet olunmaktadır.
Bakû, 1501 yılına kadar Sirvansahlar’ın egemenligi altında kalmıs, bu tarihte
Sah smail tarafından Safevî Devleti’ne dahil edilmistir. 1583’te Özdemiroglu Osman
Pasa tarafından fethedilen ve 1606’da tekrar ranlılar’a geçen sehir, 1724 anlasması
ile Ruslara bırakılmıs, ancak bunu kabul etmeyen ahâli isyana kalkısınca kılıçtan
geçirilmistir. 1734’te tekrar ran’a baglanan Bakû, Nadir Sah’ın ölümü ile, bagımsız
bir hanlık haline gelmistir.
Diger Azerbaycan Türk hanlıkları gibi Bakû Hanlıgı da istilacı Rus kuvvetlerine
karsı mukavemet etmistir. Nitekim bölgedeki Rus ordularının komutanı olan Sisyanov
1806’da burada öldürülmüstür. Sisyanov komutasındaki Rus kuvvetleri sehri karadan
ve denizden kusatmıslar, fakat beklemedikleri kadar kuvvetli bir direnme ile
karsılasınca da sehri sulh yolu ile almaya kalkısmıslardır. Sulh görüsmeleri devam
ederken Sisyanov, bir fedai tarafından öldürülmüs ve Ruslar o sene için Bakû
kusatmasını kaldırmak zorunda kalmıslardır. 1807 senesinin Eylül ayında Bakû’yü bir
defa daha kusatan Ruslar, bu sefer fazla bir zorlukla karsılasmadan sehri isgal
52 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
etmislerdir. Bakû Hanı Hüseyin Kulu Han 1826 Rus- ran savası sırasında, ran’a
çekilmis, sehir 1828 Türkmençay Anlasması’ndan sonra tamamen Rusya’ya ilhak
edilerek önce Samahı Vilâyeti’ne baglanmıs, 1859’dan sonra ise vilayet merkezi
haline getirilmistir.
Rusya’ya ilhak edildikten sonra Bakû petrol isletmeleri de sahiplerinden alınıp
dogrudan çarlık emrine verilmis, fakat bu durum petrol gelirlerinde önemli kayıpların
dogmasına yol açtıgı için isletmeler tekrar serbest bırakılmıs ve Avrupa sermayesinin
de girisine izin verilerek üretimin artması saglanmıstır.
Sahip oldugu petrol zenginligi sayesinde sehrin nüfusu XIX. yüzyılın ikinci
yarısından sonra hızla artmaya baslamıstır. 1860’ta 13.861 olan nüfus, yüzyılın
sonlarına dogru 100.000’e 1939’da ise 800.000’e ulasmıstır. XIX. yüzyılın sonlarına
dogru 515.560 olarak tespit edilen eyalet nüfusunun 386.000’ini Türkler (%74.87),
kalan bölümünü ise Rus, Ermeni ve Yahudi’ler olusturmaktaydı.
h- Nahçıvan Hanlıgı
Nahçıvan, Güney Kafkasya’da Aras Nehri’nin kuzey tarafında kalan bir sehre ve
bu sehrin merkezi oldugu bölgeye verilen isimdir. Nahçıvan’ın kuzeyi ve dogusu
Ermenistan, güneyi ve batısı ran ile çevrilmis olup, Türkiye ile oniki kilometrelik bir
sınırı bulunmaktadır.
Nahçıvan kelimesi Arap kaynaklarında “Nasava” seklinde geçmekte olup,
lhanlı ve Selçuklular tarafından “Nakcuvan”, Ermeniler tarafından ise “Nahçuan”
sekillerinde kullanılmıstır.
Nahçıvan sehri Halife Osman zamanında Müslümanlar tarafından fethedilmis,
705 yılında Arapların Ermeni ileri gelenlerini idâm etmeleriyle de müslümanlasmıstır.
Nahçıvan daha sonra, çesitli Arap hanedanlarının yönetimi altında bulunmus ve 1136-
1225 yıllarında hüküm süren ldenizli Atabeyler döneminde de bu Atabeylere
baglanmıstır. Nahçıvan, Atabegler yönetimi sırasında oldukça önemli ve gözde bir
merkez haline gelmisti.
Celaleddin Harezmsah’ın Azerbaycan’ı ele geçirdigi dönemde bu hükümdarın
eline geçen Nahçıvan, Mogol istilâsı sırasında tahrip edilmistir.
Nahçıvan sehri, Kanunî Sultan Süleyman’ın 1554’te ran üzerine yaptıgı sefer
sırasında bir defa daha tahrip olmustur.
Nahçıvan, III. Murad zamanında Osmanlıların eline geçmis, 1603’te ise
Tebriz’in Safevîler tarafından alınması üzerine ranlılara bırakılmıstır. Nahçıvan,
Azerbaycan üzerindeki Osmanlı- ran savasları sırasında devamlı zarara ugramasına
ÖZET VE TRANSKR PS YON 53
ragmen varlıgını korumaya devam etmistir. Evliya Çelebi, XVII. yüzyılın ikinci
yarısında burada 10.200 hane, 70 cami, 20 han, 7 hamam ve 1.000 civarında dükkân
bulundugunu belirtmektedir ki bundan da sehrin asagı yukarı 50.000’den fazla nüfusa
sahip önemli bir merkez halinde bulundugu anlasılmaktadır.
Nadir Sah’ın ölümüyle Azerbaycan hanlıklarının bagımsızlıklarını kazandıkları
dönemde Nahçıvan Hanlıgı’nın, diger hanlıkların aksine ran yönetiminden tam olarak
kopamadıgı ve Osmanlı Devleti ile yakın münasebetlerinin bulunmadıgı
görülmektedir. Nahçıvan Hanlıgı’nın Kelp Ali Han zamanında ran’ın güdümüyle
komsu hanlıklara karsı tecavüzkâr tavırlara girdigi de olmustur (Bkz. belge nr. 51).
Fakat daha sonra Aga Muhammed Han’ın emri ile Kelp Ali Han’ın gözlerine mil
çekilmistir.
Nahçıvan’daki hanlık 1828 yılında ran tarafından Rusya’ya bırakılmıstır.
Hanlık Rus hakimiyetine girmeden evvel son han Kerim Han Kengerli idi.
Nahçıvan Hanlıgına baglı bölgeler sunlardı: Alinca-Çay, Mavâzi-Hatun, Hok,
Daralagez, Ordubâd, Akulis, Dasta, Bilâv, Çinanâb ve Culfa.
1834’te hanlık arazisinde 30.323 nüfus bulunuyordu. 1896’da Nahçıvan sehrinin
nüfusu 7.433 idi ki bunun 4.512’si müslüman (% 60.70), 2.376’sı Ermeni (% 31.96)
idi. Nahçıvan’ın nüfusunda Türkler hep çogunlukta olmuslardır.
1917 ihtilâlinden sonra Nahçıvan, Azerbeycan’a baglı, özerk bir cumhuriyet
haline getirilmistir. Fakat Nahçıvan ile baglı bulundugu Azerbaycan arasında toprak
bagı bırakılmamıs, ikisini birbirine baglayacak olan Zengenzur bölgesi Ermenistan’a
verilmistir.
ı- Hoy Hanlıgı
Hoy, Güney Azerbaycan’da bulunan tarihî bir Türk sehridir. Gerek bulundugu
cografî mevki, gerekse iklim açısından çok müsait sartlara sahip olan Hoy sehri,
Anadolu’nun Türklesme tarihinde çok önemli bir yer tutmaktadır. XI. yüzyılda
Horasan’dan çıkıp Azerbaycan’a gelmeye baslayan Türkmenler, Diyarbakır yönüne
Hoy yoluyla gitmislerdi. Sultan Alparslan ise Malazgirt savasından önce Hoy
bölgesini askerî üs olarak kullanmıstı. Daha sonra Selçuklu ve Atabeyler
dönemlerinde de Hoy, Türkmen güçlerinin askerî harekât merkezi olarak
kullanılmıstır.
Kazvinî’nin verdigi bilgiye göre, lhanlılar döneminde ahalisi beyaz çehreli ve
güzel yüzlü oldugundan dolayı Hoy, “ ran Türkistan’ı” diye anılıyordu.
54 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
XV. yüzyılda Akkoyunlular zamanında Türkmen kütlelerinin en kalabalık ve
yogun olarak yerlestigi bölge yine Hoy ve havalisi idi.
IV. Murad’ın 1635 seferi sırasında tahribata ugrayan Hoy, Evliya Çelebi’nin
buradan geçtigi dönemde bu tahribattan yeni yeni kurtulmaya baslıyordu. Hoy
sehri’nde bu dönemde 7.000 hane bulundugu bilinmektedir.
Hoy, ran’a tâbi bir hanlık (sultanlık) durumundaydı. 1800 yılında ran’daki iç
karısıklıklar esnasında Sehzâde Abbas Mirza ile Süleyman Serdâr tarafından Hoy
Hanlıgı Cafer Kulu Han’a verilmisti (Bkz. belge nr. 58). Hoy Hanlıgı’nın ahalisini
safiî mezhebine baglı, sünnî Türkler teskil ediyordu.
Rus istilasının bu taraflara yayılmaya baslaması ile 1827’de Revan ve
Nahçıvan’dan sonra Tebriz üzerine yürüyen Rus kuvvetlerine karsı direnen Kaçar
Hanedanı’ndan Abbas Mirza, özellikle Hoy Türkleri’nin gösterdikleri büyük direnis
sayesinde Ruslar’ı geri püskürtmüstü. Hoy sehri daha sonraki yıllarda Rus ve ranlılar
arasında el degistirmis ve sonunda nihaî olarak ran’da kalmıstır.
C- Genel Degerlendirme
Azerbaycan üzerinde, XVIII. yüzyılın baslarına kadar ran-Osmanlı çekismesi
yasanmıs, bu yıllarda Rusya’nın da buraya yönelmesi ile bu kez üç devlet mücadeleye
baslamıslar, bu mücadele sonunda, XIX. yüzyılın baslarında, Osmanlı Devleti ve
ran’ın bölgeden çekilmek zorunda kalması ile Azerbaycan, Rusya’nın eline geçmistir.
Bölgedeki Türk hanlıkları Rus isgalcilere karsı büyük direnis göstermisler, fakat
dısardan bekledikleri yardımları alamamaları ve Osmanlı Devleti ile ran’ın bu
hanlıklara yardım edecek durumda bulunmamaları yüzünden en geç XIX. yüzyılın
ortalarına dogru Rusya’ya boyun egmek zorunda kalmıslardır.
Azerbaycan üç devlet için de çok önemliydi:
Osmanlı Devleti, eskiden beri arasının iyi olmadıgı ran’a ve gittikçe gelisen ve
büyüyen Rusya’ya karsı, dogu sınırlarının güvenligini Azerbaycan’ı elinde tutarak
saglayabilecegini bilmekteydi. Buna binaen Azerbaycan üzerine Rusya ve ran
yoluyla gerçeklesen tehdit Osmanlı Devleti’nin en fazla hassasiyet gösterdigi konu idi.
Bu açıdan bu ülkelerdeki her hareket Osmanlı Devleti tarafından çok temkinli
karsılanmıstır. (Belge nr. 43, 46, 47, 65). Bundan dolayı Azerbaycan bölgesinde
meydana gelen her olay Osmanlı Devleti’nin ilgisini çektiginden, bütün gelismeler
yakından takip edilmis ve yakın yerlerde (Kars, Çıldır, Van) görevli olan vali,
beylerbeyi ve seraskerlerden sürekli rapor ve bilgi alınmıstır (Belge nr. 13, 15, 16, 17,
ÖZET VE TRANSKR PS YON 55
18, 20, 21, 27, 32, 33, 39, 43, 45, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 60, 61,
63, 64, 66, 72, 74, 75, 77, 79). Ayrıca, bölge ile iliskilerin iyi tutulması için de hanlara
ve ahalinin ileri gelenlerine çesitli hediyeler gönderilmesi (Belge nr. 14, 22, 32, 34,
79) ve bölgeden gelen elçilere harcırah verilmesi uygulamaları da bir iyi niyet belirtisi
olarak devam ettirilmistir (Belge nr. 28, 40, 42). Bu durum Azerbaycan’ın Rusya
tarafından isgalinin tamamlandıgı dönemde, bu hanlıklar tebaasından olup Osmanlı
ülkesine iltihak etmis olan kisilerden bazılarına bir takım kolaylıklar saglanması
seklinde sürmüstür (Belge nr. 82). Aslında Osmanlı Devleti ile Azerbaycan
Türkleri’nin yakınlıgı ve birbirlerine karsı duydukları sıcaklık, daha sonraki yıllarda
da çesitli vesilelerle kendini göstermistir (Belge nr. 87).
ran, Azerbaycan’ı kendi tabiî sınırlarının bir parçası olarak degerlendirmekte ve
tarihî rakibi Osmanlı Devleti ile kuzeyden güneye yönelen Rus yayılmacılıgına karsı
burayı kontrolünde tutmanın kendi varlıgı açısından hayatî deger tasıdıgını
bilmekteydi. Nitekim ran da bu Türk ülkesi üzerindeki emellerini gerçeklestirmek
için her türlü yolu denemekten geri durmamıstır (Belge nr. 43, 44, 45, 46, 47, 52, 57,
59, 60, 64, 73). Azerbaycan’da ran hakimiyetinin en güçlü oldugu dönem Nadir Sah
dönemi olmustur. Bu dönemde neredeyse Azerbaycan’ın tamamı ran kontrolü altına
girmisti.
Rusya ise Azerbaycan’ı güneye dogru ilerleyisinin önemli bir basamagı olarak
görmekteydi. Bundan baska bölgeyi Osmanlı Devleti ve ran’a karsı stratejik
özelliklerinden dolayı mutlaka ele geçirmeyi hedeflemekteydi. Rus yayılmasının
getirecegi olumsuz sonuçları gören Osmanlı Devleti ise kendisi için çok büyük bir
tehlike olarak degerlendirdigi bu durumun önüne geçmek için bir takım tedbirler alma
yolunda faaliyetlerde bulunmustur (Belge nr. 8). Nitekim Rusya’nın Azerbaycan’a
inmeye basladıgı dönemde, Osmanlı Devleti’nin burada almıs oldugu tedbirler ve
bölge halkının gösterdigi direnç yüzünden Ruslar ilk anda bekledikleri kadar hızlı bir
ilerleme gösterememislerdir. 1720’li yıllarda baslayan bu yayılma politikası ancak
XIX. yüzyılın baslarından itibaren sonuç vermeye baslamıstır. ran’ın hanedan
kavgaları yüzünden zaafa ugramıs bulunması, Osmanlı Devleti’nin ise çesitli iç ve dıs
problemlerle ugrasmak yüzünden bu bölge ile yeteri kadar ilgilenememesi, Ruslar’ın
Azerbaycan’ı isgal politikalarının sonuca ulasmasında çok önemli etkiler yapmıstır.
Azerbaycan’daki hanlıkların temayülü genellikle Osmanlı Devletine idi. Bölge
ahalisinin bu meyli çesitli zamanlarda, degisik sekillerde kendini belli etmistir.
Hanlıklar zaman zaman Osmanlı Devleti’ne olan baglılıklarını bildirmisler (Belge nr.
23, 39), dıs tehditlere maruz kaldıkları bazı zamanlarda ise Osmanlı Devleti’nden
56 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
yardım istemisler, hattâ bazı hanlar Osmanlı'ya ilticâ etmislerdir (Belge nr. 37, 41,
59). Azerbaycan hanlıklarının, Ruslar tarafından isgali esnasında, bazı hanların ve
hanedan mensuplarının Osmanlı topraklarında yerlestikleri de görülmüstür (Belge nr.
71, 81). Azerbaycan’ın Rusya ve ran hakimiyeti altına girmesinden sonra da bazı
konularda Osmanlı Devleti’nden bölge için, talepler olmus ve bu tür talepler Osmanlı
Devleti tarafından mümkün oldugu kadar karsılanmaya çalısılmıstır (Belge nr. 80).
1724 Osmanlı-Rus anlasması ile Sirvan’ın Samahı merkezli iç bölgesi
Osmanlılarda kalmıs ve buna baglı olarak Osmanlı yönetimi tarafından buradaki
hanlara çesitli emirler gönderilmistir (Belge nr. 6). Daha sonraki yıllarda da Osmanlı
Devleti bölgede etkisini sürdürdügü sürece, çesitli konularda emirnameler
gönderilmeye devam edilmistir (Belge nr. 67, 68, 69, 70).
Osmanlı Devleti ran ve Rus devletleriyle yaptıgı mücadelede, Azerbaycan
ahalisinin yardımlarına sık sık ihtiyaç duymus ve hanlıklardan çesitli isteklerde
bulunmustur (Belge nr. 7). Bu dogrultuda Rusya’ya savas açıldıgı veya iliskilerin iyice
gerginlestigi dönemlerde, Azerbaycan hanlıkları Osmanlı Devleti’nin tabiî müttefiki
olarak degerlendirilmislerdir (Belge nr. 16, 17, 38). Buna mukabil, hanlıklar da
hamileri olarak gördükleri Osmanlı Devleti’nden yardım isteginde bulunmuslardır
(Belge nr. 37, 41, 45). Bu istekler Osmanlı yönetimince ciddiyetle degerlendirilmis ve
eldeki imkânlar ölçüsünde yardım yapılması yoluna gidilmistir (Belge nr. 44). Nadir
Sah’ın ölümü ile Azerbaycan’da ortaya çıkan hanlıklardan bazıları Osmanlı Devletine
tabi olmak istemisler, Osmanlı Devleti de bu istege kayıtsız kalmamıs, ancak siyasî
gelismeler bu durumun gerçeklesmesini engellemistir.
Bölgedeki Gürcü hanlıkları, Rusların Azerbaycan’a inmeye baslamaları ve
Osmanlı Devleti’nin de eski gücünü yitirmis bulunması sebebi ile Ruslar’la iliskilerini
gelistirmeye baslamıslar ve Azerbaycan hanlıklarını tehdit eder hale gelmislerdi.
Rusya da Gürcüleri Azerbaycan’daki birligin bozulması yolunda kullanmıstır.
Azerbaycan hanlıkları ise zaman zaman Gürcü hanlıklarına karsı ittifak
olusturmuslardır. Gürcü hanlıklarının Rusya ile isbirligine girmeleri gerek Azerbaycan
bölgesindeki Türk ahalisini, gerekse Osmanlı Devleti’ni çok rahatsız etmis ve bu
duruma karsı çesitli tedbirler alınması gerekli görülerek, Gürcü hanlarının faaliyetleri
Osmanlı Devleti tarafından sıkı bir sekilde kontrol altına alınmıstır (Belge nr. 12, 19,
23, 25, 26, 27, 29, 30, 31, 32, 33, 36, 46, 49, 53).
Azerbaycan hanlıklarının Ruslardan, ranlılardan ve bölgedeki isbirlikçilerinden
gelebilecek tehlikelere karsı genellikle birlikte hareket ettikleri görülmektedir (Belge
No. 45). Osmanlı Devleti de bu birligin devam etmesi yolunda gayretlerde
ÖZET VE TRANSKR PS YON 57
bulunmustur (Belge nr. 9, 10, 11, 12, 23, 26). Fakat bazen istisnaî durumlar da
meydana gelmis; Azerbaycan hanlıklarının kendi aralarında anlasmazlıga düstügü,
içlerinden birisinin daha fazla güçlenip digerlerine karsı üstünlük saglamaya basladıgı
zamanlarda, bazı Türk hanlıklarının Gürcü hanlıkları ile aralarının düzeldigi ve diger
Türk hanlıklarına karsı Gürcüler ile müttefik olarak hareket ettikleri de görülmüstür.
Bundan baska, genellikle Osmanlı Devleti ile araları gergin olan Gürcü hanlıkları,
siyasî sartların geregi olarak, zaman zaman bu münasebetleri düzeltme çabası içerisine
girmislerdir (Her iki konu için de bk. Belge nr. 35, 48, 54, 66). Fakat Osmanlı
yönetimi Gürcü hanlıklarına karsı hiç bir zaman tam bir güven duymamıstır (Belge nr
46).
Genellikle Osmanlı yanlısı bir politika izleyen Azerbaycan hanlıklarının, bazen
ran ile de yakın iliski kurdukları ve hatta ran’ın güdümüne dahi girdikleri olmustur
(Belge nr. 51, 54, 55). Cografî olarak ran’a daha yakın olan Nahçıvan ve Hoy
hanlıkları üzerinde Osmanlı Devleti’nin fazla bir etkisi olmadıgı görülmemektedir.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki Rus
hâkimiyetine karsı fazla bir etkinligi kalmamıs, ancak bölgeye olan ilgisi devam
etmis; bölgedeki müslüman ahalinin nüfusu ve içinde bulundugu sartların ögrenilmesi
için çesitli çalısmalarda bulunulmustur (Belge nr. 88).
XIX. yüzyılın basından itibaren Azerbaycan toprakları tamamen Rusların eline
geçmeye baslamıstır. Azerbaycan Türkleri bir yandan bu Rus isgaline karsı mücadele
verirlerken, diger taraftan da Ermenilerin haince saldırıları ile karsı karsıya
kalmıslardır. I. Dünya Savası sırasında, yüzlerce yıldır büyük bir huzur içinde
yasadıkları Osmanlı Devleti’ni arkadan vurmak gibi bir hainlik islemeye kalkan
Ermeniler, aynı hareketi Azerbaycan Türklerine karsı da yapmaktan geri
durmamıslardır. Hiç bir hakları ve hukukları olmadıgı halde Azerbaycan’daki Türk
toprakları üzerinde hak iddia ederek, bu gayelerine ulasmak için katliâm yapmak da
dahil olmak üzere islenmedik vahset bırakmamıslardır (Belge nr. 83, 84, 85, 86).
Bu çalısma ile Azerbaycan’da kurulmus olan Türk hanlıklarının Osmanlı
Devleti ile olan çesitli münasebetleri, Osmanlı Devleti ile bu hanlıkların ya da diger
bir deyisle Türkiye Türklügü ile Azerbaycan Türklügü’nün birbirlerine bakıs tarzları,
Azerbaycan üzerindeki Osmanlı- ran-Rusya mücadelesi, Azerbaycan Türklügünün bu
mücadeleye yaklasım biçimi ve Azerbaycan tarihinin önemli bir safhasının
aydınlatılmasına katkıda bulunulmak istenmistir.
58 OSMANLI BELGELER NDE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
Azerbaycan hanlıkları ile ilgili olarak Osmanlı Arsivi’nde bulunan belgelerin
topluca yayınlanması hem bu konuya iliskin saglıklı ve objektif degerlendirmelerin
yapılmasını hem de konu ile ilgilenen arastırıcılara büyük kolaylık saglayacaktır.
Kaynak: OSMANLI DEVLETİ LE
AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI
ARASINDAKİ MÜNÂSEBETLERE DÂİ R
ARS İV BELGELER
(Karabag-Susa, Nahçıvan, Bakü, Gence,
Sirvan, Seki, Revan, Kuba, Hoy)
Yorumlar